12.ŞU’BE: ALLAH’TAN KORKMAK |
ALLAH’TAN KORKMAK |
Yüce Allah (zatından
korkulması hakkında) şöyle buyurdu: "İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını
korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden
korkun.''[Ali İmran 175] "Şu halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan
korkmayın, benden korkun.''[Maide 44] "Yalnızca benden
korkun."[Bakara 40] Rabbini gönülden yalvararak ve korku ile yüksek
olmayan bir sesle sabah akşam an.''[A'raf 205] Sonra meleklerin kendisinden
olan korkusunu överek: "O'nun korkusundan titrerler,''[Enbiya 28] buyurdu.
Aynı şekilde peygamberlerini ve evliyalarını överek: "Doğrusu onlar iyi işlerde
yarışıyorlar, korkarak ve umarak Bize yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden
saygı duyuyorlardı,''[Enbiya 90] ve "Onlar, Allah'ın riayet edilmesini
emrettiği haklara riayet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan
korkanlardır"[Ra'd 21] buyurdu. Kafirleri kınayarak da: "'Ne
oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz''[Nuh 13] buyurdu. Bu
ayetin açıklamasında: "Burada: ''Ne oluyorsunuz ki Allah'ın azametinden
korkmuyorsunuz?'' manası vardır" denilmiştir. Yüce Allah başka bir ayette
de kafirleri kınayarak: "Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: ''Bize ya
melekler indirilmeli, ya da Rabbimizi görmeliyiz'' derler. And olsun ki kendi
kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir"[Furkan 21]
buyurmuştur. Bu ayette de Allah'tan korkmayanların kastedildiği söylenmiştir.
Bütün bunlar Allah'tan
korkmanın Allah'ın mülkünü, saltanatını ve yaratıkları hakkında dilediğini
yapabileceğini kabul edip tam olarak itiraf ta bulunmak demektir. Bu konuda
gafil davranmak kullukta gafil davranmak demektir. Her kölenin, efendisinin
üzerinde tasarruf gücü olduğunu kabul ettiğini gösterebilmesi için efendisine
karşı güçsüz olduğunu ve ondan korktuğunu göstermesi gerekir. Bu sebeple kul,
acziyetini görmeli ve Allah'a karşı gelemeyeceğini bilmelidir.
Halşmş der ki: Korku
birkaç çeşittir. Bunlardan biri; kulun nefsinin zelilliğini bilmesi, Allah ona
bir zarar dokundurmak istediğinde buna engel olamayacağını bilmesidir. Bu,
çocuğun anne babasından, halkın, adil de olsa idareciden, kölenin efendisinden
korkmasına benzer. ikincisi şöyledir. Kulun, her zaman, Allah tarafından
nefsiyle baş başa bırakılmasından ve ona yardım etmemesinden korkmasıdır. Bu,
efendisi kendisine iyi davranan kölenin efendisinden korkmasına benzer. Köle,
efendisinin iyiliklerini bilir ve onu sever, ancak onu gözünden düşmekten ve
yapılan iyiliklerin kesilmesinden korkar. Kitab bütün bu konularda kulları
uyarmıştır. Birinci korkuya: "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü
yakıştıramıyorsunuz''[Nuh 13] ayeti misal gösterilebilir. Bu ayetin açıklamasında:
"Burada: ''Ne oluyorsunuz ki Allah'ın azametinden korkmuyorsunuz?''
manasındadır.
Beyhaki der ki: el-Kelbı
bunu Ebu Salih kanalıyla ibn Abbas'tan aktarmış olduğu rivayette bu şeklide
açıklamıştır.
716- Ali b. Ebi Talha
bildiriyor: İbn Abbas: "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü
yakıştıramıyorsunuz"[Nuh 13] buyruğunu açıklarken: "Allah'ın
azametinden çekinmiyorsunuz, manasındadır" dedi. "Oysa, sizi türlü
merhalelerden geçirerek O yaratmıştır"[Nuh 14] ayeti hakkında ise: "(Sizleri)
önce nutfe, sonra kan pıhtısı sonra da et parçası kıldı (ve bu şekilde aşama
aşama şekilden şekle soktu)" dedi.
Tahric: İsnadında
kopukluk vardır. İbn Cerir, Tefsir (29/94, 95).
717- Ebu'r-Rabi'nin
bildirdiğine göre İbn Abbas: "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü
yakıştıramıyorsunuz''[Nuh 13] buyruğunu açıklarken: "Allah'ın büyüklük ve
azametini tanımıyor ve bilmiyorsunuz, manasındadır" demiştir.
Tahric: İsnadında
tanımadığım bir ravi vardır. Taberi, Tefsir (29/95)
Ahmed b. Necde der ki:
Said'in, Cerir kanalıyla Mansur'dan bildirdiğine göre Mücahid: "Ne
oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz''[Nuh 13] buyruğunu
açıklarken: "(Sizleri) önce nutfe, sonra kan pıhtısı sonra da et parçası
kıldı (ve bu şekilde aşama aşama şekilden şekle soktu)" demiştir.
718- Mansür'un
bildirdiğine göre Mücahid: "Ne oluyorsunuz ki Allah'a büyüklüğü
yakıştıramıyorsunuz"[Nuh 13] buyruğunu açıklarken: "Neden azametinden
dolayı azabını umursamıyor ve ondan mükafat beklemiyorsunuz?" demiştir.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Taberani, Tefsir (29/59).
Miskin Ebu Fatıma der
ki: Bir adam Mansür b. Zazan'a: Hasan(-ı Basri): "Ne oluyorsunuz ki
Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz''[Nuh 13] buyruğu hakkında ne
derdi?" diye sordu. Ben de onu işitmekteydim. Ebu Fatıma: "Hasan:
''Onun azametini bilmiyor ve nimetinden dolayı şükretmiyorsunuz manasındadır''
derdi" karşılığını verdi.
Halimi der ki: Efendinin
kölesine: "Ne oluyor ki benim hükümranlığımdan ve gücümden
korkmuyorsun?" demesi ile: "Neden nefsine kadrini bildirmiyor ve onu
onun konumunda olanların menziline koymuyorsun?" demesi arasında bir fark
yoktur. Her ikisinde de kölenin, efendisinin onu cezalandırmayacağından emin
olup isyan etmemesi ve konumunu ikrar etmesi vardır.
Yüce Allah'ın:
"Denizde bir sıkıntıya düştüğünüz zaman, Allah'tan başka yalvardıklarınız
kaybolup gider, fakat O sizi karaya çıkararak kurtarınca yüz çevirirsiniz.
Zaten insan pek nankördür. Onun karada da, sizi yere batırmasından veya
başınıza taş yağdırmasından güvende misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da
bulamazsınız. Yoksa sizi tekrar denize döndürüp, üzerinize ortalığı yıkan bir
fırtına gönderip, inkarlarınızdan ötürü sizi suda boğmasından güvende misiniz?
O zaman bize soru soracak bir yardımcı da bulamazsınız"[İsra 67-69]
buyruğu, kulun, her halükarda itaati terk etmemesi, kendisine verilen nimetleri
görerek, Allah'ın kendisinden razı olduğu konusunda kendisi emniyet içinde
görüp şükürden geri durmaması gerektiğini bildirmektedir. Çünkü Allah'ın
azabından ancak zararda olanlar kendisi emniyette hisseder. Kulun her durumda
Allah'ın öfkesinden, kınamasından çekinmesi, Allah onu helak etmek isterse veya
bir zarar vermek isterse buna engel olacak gücün olmadığını bilmesi gerekir.
ikincisi ise Yüce Allah
kendisine: ''Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kaıplerimizi eğriltme,
katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın"[Al-i
İmran 8] diye dua edenleri överek onları: "ilimde sağlam kişiler"
diye adlandırdı. Bilindiği gibi ancak, Allah'ın kendisini doğru yola
erdirdikten sonra onu kendisinden tekrar çıkarıp almasından korkan kişi:
"Rabbim! Beni doğru yola erdirdikten sonra kalbimi eğriltme" der.
Allah bize cennet ahalisinin: ''Doğrusu bundan önce ailemizin yanında bile
korku içindeydik; Allah lütfedip bizi kavurucu azabdan korudu; doğrusu bundan
önce de O'na yalvarıyorduk; şüphesiz O, iyilik yapandır, acıyandır''[Tur 26-28]
dediklerini bildirdi. Onlar islam'dan çıkarak kıyamet gününde cehennemlik
kişilerin menziline inmekten korkarlar ve Allah'ın kendilerine böyle yapmaması
için dua ederlerdi.
Üçüncüsü ise Yüce Allah
başka ayetlerde: 'Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eşini var
eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabb'inize
hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz
Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz
hepinizi görüp gözetmektedir.''[Nisa 1] ''Yalnız benden (benim azabımdan)
korkun''[Bakara 41] ''Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve
taşlar olan ateşten koruyun"[Tahrim 6] buyurmaktadır. Allah bu ayetlerde
muhatap kişilerin emirlerini ifa ederek ve yasakladıklarından uzak durarak
kendilerini cehennem ateşinden korumalarını emretmektedir. ''(Benim azabımdan)
korkun"[Bakara 41] ifadesi: "Benim azabımdan ve sizi muaheze etmemden
korkun" manasındadır. Bu konuda Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bir hurma parçasıyla olsa bile kendinizi ateşten koruyun"
buyurmaktadır.
719- Ebu İshak der ki:
"Kendinizi ateşten koruyun ve hayırlı ameller işleyin. Zira Abdullah b.
Ma'kil'in, Adiy b. Hatim'den bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Bir hurma parçasıyla olsa bile kendinizi cehennemden koruyun''
buyurmuştur.''
Tahric: İsnadı sahihtir.
Beyhaki, Sünen (4/176) ve Zühd (868).
Buhari bunu Sahih'te
Şube kanalıyla ve Müslim bunu başka bir tarikle Ebu İshak'tan aktarmıştır.
Tahric: Buhari, zekat
(2/114) - ve - Müslim, zekat 1/703 (66) .
720- İbn Abbas der ki: Yüce
Allah, Peygamber'ine (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey inananlar!
Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun; onun yakıtı, insanlar
ve taşlardır; görevlileri, Allah'ın kendilerine verdiği emirlere baş
kaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin
meleklerdir"[Tahrim 6] ayetini indirdiği zaman, bir gece (veya bir gün)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu ayeti sahabeye okuyunca bir genç
bayılıp yere düştü. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) elini gencin kalbine
koyunca, kalbinin (hızlı) attığını gördü ve: "Ey genç! La ilahe
illallah" de" buyurdu. Genç tevhid kelimesini söyleyince de
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu cennetle müjdeledi. Sahabe:
"Ey Allah'ın Resulü! Aramızda bu müjdeye muhatap olan başkaları da var
mı?" diye sorunca, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yüce
Allah'ın. ''Bu, makamımdan korkan ve tehdidimden sakınan kimseler
içindir''[İbrahim 14] buyurduğunu duymadınız mı!" karşılığını verdi.
İsnadı hasendir.
721- İbn Abbas der ki:
Aralarında bir gencin de bulunduğu Bedevilerden bir heyet Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldi. Genç büyüklerine: "Siz gidin
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat edin. Ben burada bineklerinizi
muhafaza ederim" dedi. Bunun üzerine büyükler gidip Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat etti. Sonra genç gelip Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) peştamalından tuttu ve: "Ey Allah'ın Resulü!
Cehennemden sana sığımyorum" dedi. Oradakiler: "Ey genç! Resulullah'ı
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bırak!" deyince, genç: "Onu gönderene
yemin olsun ki beni cehennemden koruyana kadar bırakmayacağım" dedi.
Cibril gelip: "Ey Muhammed! Onu koruma altına al. Şüphesiz ki Yüce Allah
onu koruma altına aldı" dedi.
İsnadı zayıftır.
722- Hasan( -ı Basri)
der ki: Ömer b. el-Hattab'ın halifeliği zamanında Mescid'e ve ibadete devam
eden bir genç vardı. Bir kız ona aşık olmuştu. Yalnız olduğu bir yerde kız
yanına geldi ve onu konuşturdu. Gencin içi ona meylettiği sırada hıçkırdı ve bayıldı.
Bu gencin amcası geldi ve onu kaldırıp evine götürdü. Genç kendine gelince
amcasına: "Ey amca! Ömer'e gidip benden kendisine selam söyle ve:
''Rabbinin makamından korkan kimseye mükafat olarak ne vardır?'' diye sor"
dedi. Bunun üzerine amcası gitti ve Ömer'e olanları anlattı. Bu sırada genç
tekrar hıçkırdı ve vefat etti. Ömer gencin başı ucunda durup: "Sana iki
cennet vardır, sana iki cennet vardır" dedi.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ebu Nuaym el-lsbehani, Hilye (10/184).
723- Süfyan bildiriyor:
Süddi: ''Müminler öyle kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri
ürperir"[Enfal 2] ayetini açıklarken: "Kişinin, zulüm veya günah veya
buna benzer bir şeyi yapmak üzereyken kendisine: ''Allah'a karşı gelmekten
sakın!'' denilince kalbinin ürpermesi (ve bundan vazgeçmesi )dir" dedi.
Ravileri güvenilirdir.
724- Mansur bildiriyor:
Mücahid: ''Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet vardır''[Rahman 46]
ayetini açıklarken: "Burada kişinin masiyet işlemesi ve Allah'ın makamını hatırlayınca
o masiyeti bırakması kastedilmektedir" dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/570), Hennad, Zühd 2/453 (899), İbn
Cerir, Tefsir (27/145), Ebu Nuaym, Hilye (3/281) ve İbnu'l-Mübarek,
Ziyadetu'z-Zühd (135).
725- Mansur bildiriyor:
İbrahim(i- Nehai) ve Mücahid: ''Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet
vardır"[Rahman 46] ayetini açıklarken: "Burada kişinin masiyet
işlemeye karar vermesi ve Allah'ın makamını hatırlayınca o masiyeti işlemekten
vazgeçmesi kastedilmektedir" dediler.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Taberi, Tefsir (27/145) ve İbnu'l-Mübarek, Ziyadetu'z-Zühd (136).
Halef b. Velid, Şu'be
kanalıyla rivayet ederek şüpheye düşüp: "İbrahim veya Mücahid"
demiştir.
726- Enes b. Malik der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah:
''Beni zikredeni veya makamımdan dolayı benden korkan kimseyi cehennemden
çıkarm'' buyurur ...
Tahric: Müdelles olan
Mübarek b. Fadale dışındaki ravileri güvenilirdir. Tirmizi 4/412 (2594).
727- Ubade b. es-Samit
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kişinin imanının en
üstünü, nerede olursa olsun Allah'ın kendisiyle beraber olduğunu
bilmesidir" buyurdu.
Tahric: İsnadı hasendir.
Beyhaki, el-Esma' ve's-Sifat (541) ve Ebu Nuaym el-İsbehani, Hilye (6/124).
728- Abdurrahman b.
Abbas der ki: Bazı kişilerin bana bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'üd
hutbesinde şöyle derdi: "En hayırlı azık takvadır. Hikmetin başı ise Allah
korkusudur."
Tahric: Ravileri güvenilirdir.
Ebu Nuaym, Hilye (ı/138) ve Abdürrezzak, Musannef (11/159,160).
729- Abdullah b. Mes'ud:
"Hikmetin başı Allah korkusudur" demiştir.3 Bu mevkuf bir hadistir.
Başka bir kanalla zayıf ve merfu olarak zikredilmiştir.
730- İbn Mes'ud der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hikmetin başı Allah
korkusudur" buyurdu,
Tahric: İsnadı zayıftır.
Beyhaki, Delail (5/241, 242) ve İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye (5/13,14),
Ukbe b, Amir kanalıyla
bildirildiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu hadisi Tebuk
hutbesinde zikretmiştir.
731- Enes der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Üç şey vardır ki
helak edicidir. Bunlar itaat edilen cimrilik, nefse uymak ve kişinin kendini
beğenmesidir. Üç şey de vardır ki kurtarıcıdır. Bunlar da gizli ve açık
Allah'tan korkmak. fakirlikte ve zenginlikte itidal üzere olmak. rızada ve
öfkede hakkı söylemektir (adalet üzere olmaktır).''
Tahric: İsnadı zayıftır.
Beyhaki 315 (487), Bezzar, Keşfu'l-Estar 1/59, 60 (80, 81, 82, 83), el-Ukayli,
ed-Duafa (3/447), Ebu Nuaym, Hilye (2/343, 3/219), ed-Dulabi, el-Kuna (1/151)
ve Abdilberr, Cami'ul-Beyanu'l-İlm (1/143),
Bu hadis, başka bir
kanalla Ebu Hureyre'den merfu olarak rivayet olunmuştur.
732- Abdullah (b. Mes'ud)
der ki: "Kişiye Allah korkusu ilim olarak, Allah'a karşı (olan
sorumluluklarında) gafil davranmak ta cehalet olarak yeter."
Tahric: İsnadı hasendir.
İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/291, Ahmed, Zühd (lS8), Taberani, el-Kebir 9/212 (8927)
ve İbnu'l-Mübarek, Zühd 15 (46).
Müslim b. Subayh aynı
isnad ile Mesrtik'un: "Kişinin yalnız kalıp günahlarını hatırlaması ve
istiğfar etmesi için oturacak bir yerinin olması gerekir" sözünü
nakletmiştir.
733- Müslim bildiriyor:
Mesrtik: "Kişiye ilim olarak Allah korkusu cehalet olarak da kendini
beğenmesi yeter" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise:
"Kişinin yalnız kalıp günahlarını hatırlaması ve isUğfar etmesi için
oturacak bir yerinin olması gerekir" buyurmuştur.
Bu söz, Mesruk kanalıyla
merfu olmaksızın onun sözü olarak zikredilmiştir.
Tahric: İbn Sa'd,
Tabakat (6/80), Darimi, Sünen (sh. 106), Ebu Nuaym, Hilye (2/95) ve İbn Ebi
Şeybe,Musannef (13/405)
734- Mesruk der ki:
"Kişiye ilim olarak Allah korkusu, cehalet olarak da amelleriyle kendini
beğenmesi yeter."
Ravileri güvenilirdir.
735- Amir b. Abdillah b.
ez-Zübeyr, babasından bildiriyor: İbn Mes'ud kendisine, Müslümanlıkları ile
Allah'ın, kendilerini kınayan: "İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve
ondan inen gerçeğe içten bağlanması zamanı daha gelmedi mi. Onlar, daha önce
kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman
geçti de kalpleri katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir'' [Hadid 16]
ayetini indirmesi arasında sadece dört yıl olduğunu haber vermiştir.
Tahric: İsnadı hasendir.
Müslim, tefsır (3/319).
Ruzbarİ rivayetinde:
"Abdullah b. Mes'ud'un bana bildirdiğine göre Müslümanlıkları ile bu
ayetin inmesi arasında ... " demiştir.
736- Enes der ki: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kalb. çölde rüzgarın (üstünü altına ve
altını üstüne) çevirip durduğu bir tüy gibidir" buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
es-Sehmi, Tarihu Curcan (sh. 129).
737- Ebu Musa el-Eş'arı
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kalb. (halden
hale) dönmesinden dolayı
kalb diye adlandırılmıştır" buyurdu. Yine Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Kalb. çölde rüzgarın üstünü altına (ve altını üstüne) çevirip
durduğu ağaca takılmış bir tüy gibidir" buyurmuştur.
Tahric: Ahmed, Müsned
(4/408) ve Ebu Nuaym, Hilye (1/263)
738- Ebu Musa el-Eş'ari
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kalb. çölde rüzgarın
üstünü altına (ve altını üstüne) çevirip durduğu bir tüy gibidir" buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Mace 1/ 34 (88).
739- Ebu Ubeyde b.
el-Cerrah der ki: "Adem oğlunun kalbi bir kuş gibidir. Günde yedi defa
döner.''
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Zira Halid, Ebu Ubeyde zamanına yetişmemiştir. İbn Ebi Şeybe
(13/322) ve Ebu Nuaym, Hilye (ı/102).
Bu mevkuf bir hadistir.
Ancak merfu olarak şöyle geçmektedir:
740- Ebu Ubeyde b.
el-Cerrah'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Adem oğlunun kalbi bir kuş gibidir. Günde yedi defa döner"
buyurmuştur .
741- Cabir b. Abdillah
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Selleml çokça: "Ey kalpleri
halden hale çeviren Allahım' Kalbimizi dininde sabit kıl" diye dua ederdi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ebu Ya'la, Müsned 4/207 (2318), Taberi, Tefsir (3/188) ve Hakim,
Müstedrek (2/288).
742- Enes der ki:
Resulullah {Sallallahu aleyhi ve Sellem} çokça: "Ey kalpleri (halden hale)
çeviren Allahım! Kalbimizi dininde sabit kıl" diye dua ederdi. Ailesi ve
ashabı kendisine: "Biz sana ve getirdiklerine iman ettikten sonra hala
bizim için korkmakta mısın?" deyince: "Şüphesiz ki kalpler Allah'ın
elindedir. Onları evirip çevirir" buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Müslim 3/2045 (2654).
743- Nu'man b. Beşir der
ki: Şu iki kulağımla Resulullah'ın {Sallallahu aleyhi ve Selleml: "insanda
bir et parçası vardır ki bu et parçası iyi olduğu zaman bütün beden iyi olur.
Hasta olduğu zaman da bütün beden hasta olur. o da kalplir" buyurduğunu
işittim.
Buhari, bunu Sahih'te
başka kanallarla Amir eş-Şa'bi'den zikretmiş ve rivayetinde: "O bozulduğu
zaman da bütün beden bozulur" demiştir.
Tahric: Buhari, iman
(1/19) ve Müslim, musakat (2/1219).
744- Hz. Aişe
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gece uyandığı zaman şöyle
dua ederdi: "Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksan sıfatlardan
tenzih ederim. Allahım! Günahlarim için senden bağışlanma diler ve rahmetini
isterim. Allahım! İlmimi artır ve bana hidayet verdikten sonra kalbimi
saptırma. Kendi katından bana rahmet ver. Şüphesiz ki sen çok bağışlayıcısın.''
Tahric: İsnadında
hadisleri leyyin (gevşek) olan bir ravi vardır. Ebu Davud 5/306 (5061) ve
Nesai, Amelu'l-Yevm ve'l-Leyle (865).
Dualar konusunda bize
rivayet olunduğuna göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sıkıntılı
kişinin edeceği duanın şöyle olduğunu bildirmiştir: "Allahımı Senin
rahmetini umuyorum. Göz açıp kapayıncaya kadar olsun beni nefsimle baş başa
bırakma. Her halimi ıslah eyle. Senden başka ilah yoktur. ''
Tahric: Ebu Davud 5/325
(5090) ve Nesai, Amelu'I-Yevm ve'I-Leyle (651)
Başka bir rivayette ise:
"Eğer beni nefsimle baş başa bırakırsan, beni zayıflık, kusur, günah ve
hatalar içinde bırakmış olursun. Benim, senin rahmetinden başka güvenecek bir şeyim
yoktur. Benim bütün günahlarımı bağışla. Zira günahları Sen 'den başka
bağışlayacak hiç kimse yoktur. AlIahım! Tövbemi de kabul buyur, çünkü sen
tövbeleri ziyadesiyle kabul edensin ve çok merhametlisin" şeklinde
zikredilmiştir.
745- Enes b. Malik der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Fatima! Benden işitmiş
olduğun nasihatler seni: ''Ya Hayyu, ya Kayyum! Rahmetin hürmetine senden
yardım diliyorum; her halimi ıslah eyle ve göz açıp kapayıncaya kadar olsun
beni nefsimle baş başa bırakma'' demekten alıkoymasın" buyurdu.
İsnadı zayıftır.
Ebu Ahmed (İbn Adiy) der
ki: "İbn Said bize şöyle dedi: "İbn Mevheb, Ubeydullah b. Abdirrahman
b. Mevheb'in kendisidir. Enes'ten başka bir rivayette de bulunınuştur."
İbn Said bana bu şekilde anlattı.
746- Enes b. Malik der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Selleml, Fatıma'ya şöyle buyurdu:
"Sana yapacağım şu öğüdü dinleyip yapmaktan geri durma. Sabahları ve
akşamları: ''Ya Hayy! Ya Kayyum! Rahmetinden yardım diliyorum. Her halimi ıslah
eyle ve bir anlığına olsa bile beni nefsimle baş başa bırakma'' diye dua et.''
Tahric: İsnadında
hakkında söz olan Ebu Abdirrahman es-Sulemi bulunmaktadır. Zeyd der ki:
"Mis'ar bana bu hadisi sorup dururdu." Başkaları bunu Zeyd kanalıyla
Osman b. Abdullah b. Mevhib'den rivayet etmiştir.
Beyhaki der ki:
"insanın kalbine imanın yerleştirilmesi ve imani amellerde bulunması
yönünde muvaffak kılınması insana olan şefkatten dolayıdır. Zira muvaffakiyet
kendisinden alınacak ve kendi nefsiyle baş başa bırakılacak olsa insanın
kendine bile bir faydası olmayacaktır. Bundan dolayıdır ki Allah korkusunun her
müslümanda bulunması gerekmektedir. Muvaffakiyet de Allah'tandır."
747- Hz. Aişe der ki:
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! ''Rablerine
dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri ürpererek
yapanlar"[Mü'minun 60] ayeti zina eden, içki içen -İbn İshak'ın
rivayetinde: "zina eden, hırsızlık yapan, içki içen" - ama buna
rağmen Allah'tan korkan kişiler hakkında mıdır?" diye sorduğumda, Allah
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayırı" -Veki'nin rivayetinde:
''Hayır, ey Ebu Bekr'in kızı!" Veya: ''Ey Sıddık'in kızı!"
şeklindedir. - "Burada bahsi geçen kişiler oruç tutan, namaz kılan, zekat
veren ama bunların kendilerinden kabul edilmeyeceği korkusunu taşıyan
kişilerdir" karşılığını verdi. -İbn İshak'ın rivayetinde: ''Ama bununla
birlikte Allah korkusu taşıyan kişilerdir" şeklindedir.-
Tahric: İsnadında inkıta
vardır. Ravileri güvenilirdir. Tirmizi 5/327 (3175) ve İbn Mace, Zühd 2/1404
(4198).
748- Ebu'l-Eşheb der ki:
Hasan(-ı Basri)'nİn: ''Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri
kalpleri ürpererek yapanlar''[Mü'minun 60] buyruğunu açıklarken: "Önceleri
iyilik yaparlar ancak yine de bu iyiliklerin kendilerini Allah'ın azabından
kurtarmaması endişesini duyarlar ve bundan dolayı kalpleri ürperirdi"
dediğini işittim.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Veki', Zühd 1/390 (153), İbnu'l-Mübarek, Zühd 6 (IS), Ahmed, Zühd
(286) ve İbn Cerir et-Taberl, Tefsir (18/25).
Başka bir kanalla
yukarıdaki hadisin aynısı nakledilmiştir.
749- Sahabeden olan İyad
b, SüleynÜn, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu
nakleder: "Mele-i A'la'dan bana bildirildiğine göre ümmetimin
hayırlılarından öyle kimseler vardır ki, Rablerinin rahmetinin genişliğine
güvenerek toplum içinde gülerler, azabından korktukları için de gizlice
ağlarlar. Temiz evlerde ve mescidlerde sabah akşam Rablerini zikrederler,
Allah'ın rahmetini umarak ve azabından korkarak dilleriyle dua ederler,
elleriyle sesli ve sessiz olarak isterler, her işlerinin sonunda ve
başlangıcında kalpleriyle Allah'a yönelirler. insanlara külfetleri hafif,
kendilerineyse ağırdır. Yeryüzünde karıncanın yürüyüşü gibi yalınayak gösteriş
yapmadan sükunet içinde yürürler. Kur'an'ı okurlar, kurban keserler, eski
giyerler ve Allah tarafından onların üzerinde hazır şahitler ve koruyan gözler
vardır. Bunlar, kulları iyi tanırlar ve memleketlerinin durumunu tefekkür ederler.
Bunların ruhları dünyada, kalpleri ise ahirettedir. Bütün tasaları, ilerisi
(ahiret) içindir. Kabirleri, yolculukları ve varacakları yer için
hazırlıklarını yapmışlardır." Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
böyle buyurduktan sonra, "Bu, makamımdan korkan ve tehdidimden sakınan
kimseler içindir"[İbrahim 14] ayetini okudu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Hakim, Müstedrek (3/17) ve Ebu Nuaym, Hilye (1/16)
Hammad b. Ebi Humeyd
bunu rivayette tek kalmıştır. Bu kişi ilim ehlinin yanında güçlü hadisçilerden
değildir. En doğrusunu Allah bilir.
750- Ebu Hureyre der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sizden hiç kimseyi kendi ameli
kurtaramaz" buyurdu. Oradakiler: "Ey Allah'ın Resulü! Seni de
mi?" deyince: "Evet, beni de. Ancak Allah'ın beni rahmeti ve
faziletiyle gark etmesi müstesna" buyurdu ve elini başına koyarak gark
etme şeklini gösterdi.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ancak başka kanallarıyla sahih bir hadistir.
Müslim bunu Sahih'te
başka bir kanalla Avn'dan aktarmıştır. -
Müslim, sıfatu'l-münafikin 3/2169, 2170, 2171 (71, 72, 75, 76, 78) ve
Buhari, rekaik (7/181,l82).
751 - Utbe b. Abd
(es-Sülemi) bildiriyor: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kişi doğduğu
günden ihtiyarlayıp öldüğü güne kadar Allah rızasını kazanmak için yüz üstü
yerlerde sürünse (her türlü zorluklara katlanarak Allah yolunda koştursa) bile,
kıyamet günü bu yaptığını çok az görür" buyurdu.
İsnadı zayıftır.
Abdullah b. el-Mübarek,
Sevri b. Yezid kanalıyla Halid b. Ma'dan'dan, o da Cubeyr b. Nufeyr'den bildiriyor:
Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından olan Muhammed b.
Umeyra: "Kul, doğduğu günden ihtiyarlayıp öldüğü güne kadar Allah'a itaat
ile yüz üstü yerlerde sürünse (her türlü zorluklara katlanarak Allah yolunda
koştursa) bile, kıyamet günü bu yaptığı fiilini çok az görür ve sevapların
katlanıp çoğalmasını görmesinden dolayı daha çok amel etmiş olmayı ister"
dedi.
İsa b. Ytinus bunu Sevr
kanalıyla aktarmıştır.
752- Dahhak b.
Abdirrahman bildiriyor: Bilal b. Sa'd'ın: "Ey Rahman'ın kulları! Size
amellerinizden bir şeyin kabul edildiğini veya günahlarınızdan bir şeyin
bağışlandığını haber veren bir haberci mi geldi? ''Sizi boşuna yarattığımızı ve
bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?''[Mü'minun 115] ValIahi size
sevabınız dünyada verilseydi hepiniz size farz kılınanları az bulurdunuz.
Allah'a itaat yerine dirhem kazanmayı tercih ediyor, cenneti tercih etmiyor ve
bu konuda birbirinizle yarışmıyorsunuz. Oysa cennetin ''Yemişleri ve gölgeleri
devamlıdır. İşte bu, Allah'a karşı gelmekten sakınanların sonudur. İnkar
edenlerin sonu ise ateştir''[Ra'd 35] dediğini işittim.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (5/231).
753- Dahhak der ki:
Bilal b. Sa'd'ın: "Allah'tan utanın ve azabından sakının. Allah'ın
azabından emin olmayın ve rahmetinden ümidinizi kesmeyin" dediğini
işittim.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (5/232).
754- Enes'in oğlu
babasından bildiriyor: Dedem Enes: "Evlatlarım! Sefeleden sakının"
deyince, onlar: "Sefele nedir?" diye sormuşlar. Bunun üzerine (dedem)
Enes: "Yüce Allah'tan korkmayandır" karşılığını vermiştir.
Tahric: İsnadında meçhul
bir ravi vardır.
755- Abdullah b. Mes'üd
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "(Bana Kur'an) oku"
buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! Kur'an sana inmişken ben mi sana
okuyacağım!" dediğimde: "Evet" karşılığını verdi. Bunun üzerine
Nisa Suresi'ni okumaya başladım. ''Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve
seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak''[Nisa 41]
ayetine geldiğim zaman: "Şimdilik yeter" buyurdu. Baktığımda
gözlerinden yaş akıyordu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ancak başka kanallarıyla sahih bir hadistir.
Bu hadis başka bir
kanalla bize rivayet olundu. Ancak farklı olarak: "Bana Kur'an oku" buyurdu.
"Ey Allah'ın Resulü! Kur'an sana inmişken ben mi sana okuyacağım!"
dediğimde: "Başkasından duymayı seviyorum" karşılığını verdi"
diyerek hadisin devamını aktarmıştır. Ancak: "Şimdilik yeter"
ifadesini zikretmeden: "Başımı kaldırdığımda veya yanımdaki adam beni
dürtünce başımı kaldırıp baktığımda Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
gözyaşlarının aktığını gördüm" ibaresi geçmiştir.
Buhari bunu Sahih'te
Firyabi'den ve Ömer b. Hafs'tan o da babasından(1); Müslim bunu Ebu Bekr b. Ebi
Şeybe kanalıyla aktarmıştır.(2)
(1): Buhari
fedailu'l-Kur'an (6/113); (2): Müslim,
salatu'l-musafirin 1/551 (247)
756- Mutarrifin
bildirdiğine göre babası: "Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
namaz kılarken gördüm. Ağlamaktan dolayı sanki göğsünde değirmen sesi gibi bir
ses vardı" demiştir.
Tahric: İsnadı sahihtir.
Ebu Davud 1/557 (904), Nesai (3/13) ve Tirmizi, Şemail (sh. 232).
Ahmed el-Beyhaki der ki:
Bize bildirilene göre Huzeyfe b. el-Yeman, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile birlikte namaz kılmış ve Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
her rahmet ayetine geldiğinde durup rahmeti talep etmiş ve her azab ayetine
geldiğinde de durup ondan istiaze etmiştir.
Yine bize bildirilene
göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Beni Hud, Vakia,
Mürselat, Nebe ve Tekvir Sureleri ihtiyarlatti" buyurmuştur. Bütün bunlar
Yüce Allah'ı (hakkıyla) tanımasından ve ümmeti için korkuya düşmesinden
dolayıdır.
757- Ebu Zer der ki: Bir
gün Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gece namazında sabaha kadar:
"Eğer onlara azap edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer
onları bağışlarsan, yine şüphe yok ki sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet
sahibisin"[Maide 118] ayetini okuyup durdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Nesai (2/177) ve İbn Mace 1/429 (1350).
758- Ebu Bekr es-Sıddik
der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Seni ihtiyarlatan
nedir?" diye sorduğumda: "Beni Hud, Vakia. Nebe, Mürselat ve Tekvir
Sureleri (ihtiyarlattı)" karşılığını verdi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Tirmizi 5/48 (3297)
759- Ebu Hureyre'nin
bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Yüce Allah: ''İzzetime yemin olsun ki ben kuluma iki korkuyu birden
vermem. iki emniyeti de birden vermem. Eğer dünyada iken benden korkarsa
kıyamet gününde onu güvence altına alırım. Eğer dünyada iken azabımdan emin
olursa kıyamet gününde ona korku veririm'' buyurdu.''
Tahric: Beyhaki, Edeb
sh. 507 (1145), İbn Hibban, Sahih (2494), İbnu'l-Mübarek, Zühd (157) ve Ebu
Nuaym, Hilye (6/98).
760- İbn Ömer
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Cenneti umanlar
ancak Cennete girer. Cehennemden korkanlar ancak Cehennemden uzak tutulurlar.
Yüce Allah da ancak merhametli olana merhamet eder.''
Tahric: İsnadı kavi
değildir. Beyhaki, Edeb sh. 507 (1146), Ebu Nuaym, Hilye (3/225) ve İbn Ebi
Şeybe, Musannef (13/232).
Bu hadis başka bir
kanalla da rivayet olunmuştur.
761- Ebu Hureyre der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer benim bildiklerimi
bilseydiniz, az güler çok ağlardıniz" buyurdu.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Buhari, er-rekaik (7/186).
762- Başka bir tarikle
Enes b. Malik: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu ...
" demiş ve söz konusu hadisi aktarmıştır.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Veki', Zühd (17), Ahmed, Zühd (27), Müsned (3/180) ve İbn Ebi
Şeybe, Musannef (13 /366).
Buhari ve Müslim bunu
Sahih 'lerinde başka bir yolla Enes'ten zikretmiştir.--Tahric bilgisi 763.hadis
gibi.
763- Musa b. Enes,
babası kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Selleml söz konusu
hadisin aynısını aktarmıştır.
Tahric: İsnadı sahihtir.
Buhari, tefsır (S /190), rekaik (7/186) ve Müslim, fedail 2/1832 (134).
764- Ebu Zer der ki: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''İnsanın üzerinden, henüz kendisinin anılan bir
şeyolmadığı uzun bir süre geçmedi mi?"[İnsan 1] ayetini okudu ve şöyle
buyurdu: "Ben sizin göremediklerinizi görüyor. işitemediklerinizi
işitiyorum. Gökyüzü çatırdadı ki çatırdamakla da haklı! Zira alnını koyup
Allah'a secde eden bir meleğin bulunmadığı dört parmaklık dahi boş bir yeri
yoktur. Vallahi benim bildiklerimi siz de bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz.
Yataklarınızdaki kadınlardan zevk almaz, sokaklara dökülür Allah'a yalvarıp
yakarırdınız. Vallahi kesilen bir ağaç olmayı isterdim.''
Tahric: İsnadı hasendir.
Tirmizi 4/556 (2312) ve İbn Mace 2/1402 (4190).
İshak b. Mansur bunu
İsrail kanalıyla zikretmiş ve rivayetinin sonunda Ebu Zer' in: "Vallahi
kesilen bir ağaç olmayı isterdim" dediğini zikrederek bunun Ebu Zer' in
sözü olduğunu bildirmiştir.
765- İshak b. Mansur,
hadisin ilk kısmındaki ayeti okumadan aynısını zikretmiştir.
766- Enes b. Malik. der
ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kuşa bakıp: "Ne mutlu sana
ey kuş! Ağaca konup meyvelerinden yiyorsun" buyurduğunu işittim. Ravi
böyle dedikten sonra hadisin devamını zikretti.
İsnadı çok zayıftır.
Ebu Abdullah der ki: Bu
hadisin zayıflığına işaret eden veya onu destekleyen ya da metninin tamamını
aradım ve sonunda (aşağıdaki hadisi) buldum.
767- Hasan( -ı Basri)
der ki: Hz. Ebu Bekr ağacın üstündeki bir kuşa bakıp: "Ne mutlu sana ey
kuş! Hurmaları yiyor ve ağaca konuyorsun. Ben de gagaladığın bir hurma olmak
isterdim" dedi.
Tahric: İsnadında meçhul
bir ravi vardır. İbnu'l-Mübarek, Zühd 81 (240).
768- Dahhak der ki: Hz.
Ebu Bekr ağaca konan bir kuşa bakıp şöyle dedi: "Ne mutlu sana ey kuş!
Uçuyor ve ağaca konuyorsun. Onun meyvelerinden yiyor ve tekrar uçuyorsun. Senin
için ne hesap, ne de azap vardır. Keşke senin gibi olsaydırp. Vallahi isterdim
ki, herhangi bir yolun kenarında bir ağaç olaydım da, yanımdan geçen develer
beni ağızlarına alıp, çiğneyip yutaydılar ve sonra pislik olarak çıkarıp
ataydılar. Yeter ki beşer olmayaydım."
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/259).
Hz. Ömer ise:
"Ailemin bir koçu olmayı, beni kendi zevklerine göre beslemelerini, en
besili olduğum zamanda sevdikleri birinin ziyaretlerine gelmesini, beni kesip
bir kısmımı pişirmelerini bir kısmımı da kurutup saklamalarım ve sonra
yemelerini isterdim. Yeter ki beşer olmayaydım" dedi.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(1/52).
Ebu'd-Derda ise:
"Keşke kesilen, meyveleri yenilen bir ağaç olaydım ve bir beşer
olmayaydım" dedi.
Tahric: Abdullah b.
Ahmed, Zevaid ez-Zühd (138).
769- Yakub b. Zeyd ve
Gufre'nin azatlısı Ömer b. Abdullah dediler ki: Ebu Bekr ağaca konan bir kuşa
bakıp: "Ne kadar bol nimetler içerisindesin ey kuş! Yiyorsun, içiyorsun ve
senin için hiç bir hesap yoktur. Keşke senin gibi olsaydım" dedi.
Tahric: İsnadı zayıftır
ve isnadında inkıta' vardır.
Şu'be'nin, Asım b.
Ubeydillah kanalıyla bildirdiğine göre Abdullah b. Amir b. Rabia şöyle
demiştir: "Ömer b. el-Hattab'ın yerden bir saman parçası alıp: ''Keşke ben
hiçbir şeyolmasaydım. Keşke annem beni doğurmasaydı ve unutulup gitseydim''
dediğini gördüm.
Tahric: İbnu'l-Mübarek,
Zühd (235), İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/276) ve İbn Sa'd, Tabakat (3/360,361).
770- Katade der ki: Ebu
Ubeyde b. el-Cerrah: "Bir koç olmayı, ailemin beni kesip yemesini ve
suyumu içmesini isterdim" dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Hakim'in hocası Abdullah Muhammed b. Ali es-San'ani'dir.
Abdürrezzak, Musannef (11/307), İbnu'l-Mübarek, Zühd 81 (241) ve Ahmed, Zühd
(184).
İmran b. Husayn ise:
"Bir tepede kül olmayı ve fırtınalı bir günde rüzgarın beni uçurmasını
isterdim" dedi.
Abdürrezzak der ki:
Ma'mer'in, Zülıri kanalıyla Urve'den bildirdiğine göre Hz. Aişe: "Keşke
unutulup gitseydim (yani adet kanı olsaydım)" dedi. -- Buhari, tefsir
(6/10)
771 - Ziyad b. İlaka'nın
bildirdiğine göre Abdullah (b. Mes'ud): "(Bir beşer değil de) şu ağacın
yerinde olmak isterdim" demiştir.
Ravileri güvenilirdir.
772- Ebu'd-Derda'nın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Eğer benim
bildiklerimi siz de bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. Kurtulup
kurtulamayacağınızı bilmediğiniz için kendinizi dağlara vurur, Allah'a yalvarıp
yakarırdınız" buyurmuştur.
Tahric: İsnadında
hakkında söz vardır. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/312) ve Hakim, Müstedrek
(4/320).
imam Ahmed (Beyhaki) der
ki: "Bütün bunlar da kişinin Allah'ı ne kadar çok tanırsa o kadar çok
ondan korkacağına delalet etmektedir. içlerinden bazılarının bağışlanma ve
cennetle müjdelenmesi de ayetlerin zikredilmesi durumunda Allah'tan
korkmayacakları anlamına gelmez. Ayet zikredildiği zaman Yüce Allah o müjdeyi
ona unutturur ki kişi kulluğunun gereklerini yerine getirsin. Kişi hak olan
öylesi bir müjdeyle ahirete yönelik içi rahat olurken, Allah'ın rahmeti ve mağfireti
olmadan ahirette cezaya maruz kalmayacağından yana da kendini güvende
hissetmez. Ümmetine yönelik güvence verilmesine rağmen Hz. Peygamber'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) endişesi bundan dolayıdır. Muvaffakiyet de
Allah'tandır."
773- Ebu Hureyre der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Yedi kişi vardır
ki Yüce Allah onları kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin olmadığı günde
(ArŞ'ın) gölgesinde gölgelendirir. Bunlar adil bir yönetici, güzel ve soylu bir
kadının kendisini çağırması üzerine: ''Ben, Alemlerin Rabbi Allah'tan
korkarım" diyen (ve o kadına yaklaşmayan) kişi. kalbi mescidlere bağlı
olan kişi. küçük yaşta Kur'an'ı öğrenen ve büyüdüğünde onu okuyan kişi, sağ
elinin verdiğini sol elinin bile bilemeyeceği kadar gizlice sadaka veren kişi.
bir bahçede yalnız olduğu halde Allah'ı zikrederek Allah korkusuyla gözünden
yaşlar akıtan kişi ve (Müslüman) biriyle karşılaştığında: ''Ben seni Allah için
seviyorum'' diyen kişidir ...
İsnadı zayıftır.
774- Ebu Hureyre der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Üç göz vardır ki onlara ateş
değmeyecektir. Bunlar Allah yolunda çıkanları göz, Allah yolunda nöbet tutan
göz ve Allah korkusuyla ağlayan gözdür" buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Hakim (2/82), Bezzar (2/262) ve İbnu'l-Mübarek (sh. 168).
775- Abdullah b. Abbas
der ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "iki göz vardır ki
onlara ateş değmeyecektir. Bunlar gece yarısı Allah korkusuyla ağlayan göz ve
Allah yolunda nöbet tutarak geceyi geçiren gözdür" buyurduğunu işittim.
Tahric: el-Kudeymi
(Muhammed b. Yunus) dışındaki ravileri güvenilirdir. Tirmizi 4/175 (1639).
776- Ebu Hureyre der ki:
Ebu'l-Kasım'ın şöyle buyurduğunu işittim:
"Allah korkusuyla
ağlayan gözü Allah cehenneme haram kılmıştır. Allah'a itaat ile seherlerde
uyanık kalan gözü Allah cehenneme haram kılmıştır. Dünyada Firdevs cenneti için
ağlayan göze Allah cehennemi haram kılmıştır. Müslümana dil uzatan ve hakkına
tecavüz eden kişinin vay haline, vay haline. vay haline.''
İsnadı çok zayıftır.
777- Ebu Hureyre der ki:
"Bu söze mi şaşıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz"[Necm 59,60]
ayetleri indiği zaman Suffe ahalisi ağladı ve gözyaşları yanaklarında aktı.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların ağladığını işitince kendisi de
ağladı. Bi de Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber ağladık.
Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Allah korkusuyla
ağlayan kişi Cehenneme girmeyecektir. Masiyette ısrar eden kişi de Cennete
girmeyecektir. Eğer sizler günah işlemeseydiniz Allah sizin yerinize günah
işleyecek bir kavim yaratırdı ve onları bağ(şlardı" buyurdu.
İsnadı zayıftır.
778- Enes der ki: Hz.
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Yakıtı insanlarla taş olan ateş"[Bakara
24] ayetini okudu ve: "Cehennem ateşi bin sene kızarana kadar yakıldı;
kızardı. Bin sene daha beyazlaşana kadar yakıldı; bin sene daha siyahlaşana
kadar yakıldı. Artık 0, simsiyah ve kapkaranlıktır. Onun alevleri de
sönmez" buyurdu. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) önünde siyah
bir adam vardı ve ağlıyordu. Cibril inip: "Ey Muhammed! Önünde ağlayan bu
kişi kimdir?" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Habeşli biridir" karşılığını verdi ve ondan övgüyle bahsetti. Bunun
üzerine Cibril şöyle dedi: "Yüce Allah: ''İzzetim, Celalim ve Arş'ımın
üzerinde yükselişimiçin yemin olsun ki, dünyada korkum ile ağlayan gözü mutlaka
cennette benimle çok güldüreceğim (sevindireceğim)'' buyurmaktadır."
Tahric: İsnadı zayıftır.
Tirmizi 4/710 (2591) ve İbn Mace 2/1445 (4320)
Süheyl b. Ebi Hazım,
Sabit kanalıyla Habeşi ve ağlaması hakkındaki hadisin mana olarak aynısını
aktarmıştır.
779- Ebu Hureyre der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Allah'ın azabından
korkarak ağlayan bir kimse, sağılan süt tekrar memeye dönmedikçe cehennem
ateşine girmeyecektir. Allah yolunda savaşan kimsenin çıkardığı toz ile
cehennem ateşinin dumanı Müslüman bir kişinin burnunda asla bir araya
gelmeyecektir."
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Tirmizi 4/171 (1633) ve İbn Mace 2/927 (2774)
Mes'udi bunu merfu
olarak, Mis'ar ise mevkuf olarak aktarmıştır.
780- Ebu Hureyre der ki:
"(Allah'ın azabından korkarak) ağlayan bir kimseye sağılan süt tekrar meme
ye dönmedikçe cehennem ateşi ona dokunmayacaktır. Allah yolunda savaşan
kimsenin çıkardığı toz ile cehennem dumanı Müslüman bir kişinin burnunda asla
bir araya gelmeyecektir.''
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Nesai (6/12)
781- Abdullah b. Mes'ud
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Allah korkusuyla sinek başı
kadar göz yaşı döken ve gözyaşı yanağına değen hiçbir mümin yoktur ki Allah o
kimseye ateşi haram kılmasın.'' buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Mace, Zühd 2/1404 (4197).
Süleyman b. Bilal bunu
Muhammed b. Ebi Humeyd kanalıyla aktarmıştır. Mus'ab b. el-Mikdam (Ebu Abdillah
el-Kufi) ise Muhammed b. İbrahim kanalıyla Avn b. Abdillah'tan rivayet etti.
782- Abbas b.
Abdilmuttalib der ki: Resulullah (sallallahu alByhi vBseIlBm): "Allah korkusuyla
bir kulun tüyleri ürperirse kuru bir ağacın yapraklarının dökülmesi gibi
günahları üzerinden dökülür" buyurdu.
İsnidı zayıftır.
783- Abbas der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte bir ağacın altında
oturmaktaydık. Bu sırada bir rüzgar çıkınca ağacın kuru yaprakları döküldü ve
sadece yeşil yapraklar kaldı. Allah Resulü (sallallahu alByhi veseIlBm):
"Bu ağaç neye benzer?" diye sorunca, oradakiler. "Allah ve
Resulü daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bu ağacın Mümümine benzer. Mümin Allah korkusuyla
ürperdiği zaman günahları üzerinden dökülür ve sadece sevapları kalır"
buyurdu.
İsnidı zayıftır.
784- Okbe b. Amir
el-Cuheni der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın
Resulü! Kurtuluş nedir?" diye sorduğumda: "Diline sahip ol. evin seni
sığsın ve günahlarından dolayı ağla" buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Tirmizi 4/605 (2406).
Ebu Abdillah rivayetinde
ibare şöyledir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile karşılaştığımda:
"Ey Allah'ın Resulü! Kurtuluş nedir?" diye sordum. Hz. Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şu karşılığı verdi: "Ey Ukbe! ... "
Sonrasında ravi söz konusu hadisi aktarmıştır. İsnadında ise: "İbn Zalır
bana şöyle bildirdi" ifadesini kullanır.
785- Arfece'nin
bildirdiğine göre Hz. Ebu Bekr: "(Sizden) ağlayabilen kimse ağlasın,
ağlayamayan kimse de kendini ağlamaya zorlasın (Allah'a yalvarsın)"
demiştir.
Ravileri güvenilirdir.
Fadailu's-Sıddik
kitabında bize bildirilene göre Hz. Aişe: "Ebu Bekr, Kur'an okuyup
ağladığı zaman gözyaşlarına hakim olamazdı" demiştir. - Ahmed, Müsned
(6/24,229).
Fadail Ömer el-Faruk
kitabında bize bildirildiğine göre ağlamaktan dolayı yüzünde iki siyalı çizgi
vardı. - Ahmed, Zühd (sh. 121) ve Ebu Nuaym, Hilye (ı/sı).
786- Ali b. Ebi Tillib
der ki: "Eğer gözlerin yaşarır ve yüzüne akarsa onu giysinle silme. O
gözyaşınla yüzünü meshet ki Allah'ın huzuruna onunla çıkasın."
İsnadı zayıftır.
787- Hz. Ali der ki:
"Sizden biri Allah korkusuyla ağlarsa gözyaşlarını giysisiyle silmesin.
Gözyaşları yanaklarına aksın ki Allah'ın huzuruna onunla çıksın."
İsnadı zayıftır.
788- Vuheyb b. el-Verd
der ki: Hz. Zekeriya, oğlu Yahya'yı kaybetti ve üç gün boyunca onu bulamadı.
Onu aramak için çıkınca Yahya'nın bir mezar kazdığını ve içine oturup kendi
başına ağlamakta olduğunu gördü. Ona: "Evladım! Üç günden beri seni
arıyorum, sense kazdığın bir mezara oturmuş ağlamaktasın" deyince:
"Babacığım! Sen bana cennet ile cehennem arasında bir geçidin olduğunu ve
onu ancak ağlayanların gözyaşı yla geçmesinin mümkün olabileceğini söylemedin
mi?" deyince, babası: "Ağla evladım!" dedi ve birlikte ağlamaya
başladılar.
İsnadı zayıftır.
789- Heysem b. Malik der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlara hutbe verince bir adam
önünde ağlamaya başladı. Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bugün her mümin, üzerinde yüksek dağlar kadar günah ile aranızda
bulunsa, ağlayan şu kişinin hürmetine onların hepsinin günahları bağışlanırdI.
Çünkü melekler de onunla ağlayıp ona: ''Allahım! Ağlayanları ağlamayanlara
şefaatçi kıl'' diye dua ederler" buyurdu.
Bu hadis bize bu şekilde
mürsel olarak geldi.
Tahric: İsnadında
eleştirilen bir ravi vardır ve mürsel bir hadistir.
790- Müslim b. Yesar der
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Bir göz yaşamsa,
mutlaka Allah o gözü taşıyan bedenin tümünü ateşe haram kılar. Kendisine bir
damla gözyaşı akan yüz, asla fakirlik ve zillet tozuna bulaşmaz. Eğer
ümmetierden bir ümmet arasında ağlayan biri varsa, o ümmetin tümü bağışlanır.
Gözyaşı dışında her şeyin mutlaka bir ölçüsü ve tartısı vardır. Çünkü bir damla
gözyaşı, ateşten denizleri söndürür. "
Mürsel bir hadistir. Bir
sonraki hadiste geçen Hasan el-Basri'nin rivayeti de bu yöndedir.
791- Hasane -1 Basri)
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Bir göz
yaşamsa, mutlaka Allah o gözü taşıyan bedenin tümünü ateşe haram kılar. Yüzüne
bir damla gözyaşı akan kimse, asla fakirlik ve zillet tozuna bulaşmaz. Gözyaşı
dışında her amelin mutlaka bir tartısı ve sevabı vardır. Çünkü bir damla
gözyaşı, ateşten denizleri söndürür. Eğer ümmetierden bir ümmet arasında Allah
korkusuyla ağlayan biri varsa, o kimsenin ağlamasıyla o ümmetin tümünün
bağışlanmasını temenni ederdim."
792- Vehb b. Münebbih
der ki: "Hz. Davud günah işlediği zaman kadınlardan uzak durdu ve düşene
kadar ibadet etti. Sonra gözyaşları yüzünde iz bırakana dek ağladı."
Tahric: İsnadı zayıftıf.
Ahmed, Zühd (sh. 70) ve Ebu Nuaym, Hilye (4/39).
793- Sabit der ki: Bize
bildirilene göre Hz. Davud: "Ateşe düşmeden önce eyvah! Eyvah demenin
fayda etmeyeceği zaman gelmeden önce eyvah!" derdi.
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/202) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/215).
Cafer b. Süleyman der
ki: Sabit'in: "Hz. Davud mağfıret diledikten sonra ne kadar su içtiyse
mutlaka yarısı gözyaşı ile karışmıştı" dediğini işittim. - Ahmed, Zühd
(71).
Yine Sabit'in: "Hz.
Davud kıldan yedi minder edindi ve içlerini kül ile doldurdu. Sonra onları
gözyaşlarıyla (külleri) yok edene kadar ağladı" dediğini işittim. - Ebu
Nuaym, Hilye (2/327).
794- Abdullah b. Ubeyd
b. Umeyr bildiriyor: "Hz. Davud hatasından dolayı secdeye kapanıp ağladı.
Kendisine: ''Artık başını (secdeden) kaldır bağışlandın'' denilince başını
kaldırdı. Yüzü bir deri bir kemik kalmıştı."
Tahric: İbnu'l-Mübarek,
Zühd 162 (472) ve İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/210).
795- Hişam b. Hassan der
ki: Hz. Davud içi külle dolmuş bir döşek edindi. Bir gece bu döşekte uzandı ve
ağlamaya başladı. Kül gözyaşlarını çekiyordu. Sonunda gözyaşları yan tarafında
birikti. Gözyaşlarını altında hissettiği zaman içine bir şey düştü ve:
"İşte bu başka bir hatadır" dedi. Sonra dağa çıktı ve neredeyse
(giysileri çürüyüp) çıplak kalıncaya kadar ibadet etti ve hal böyle olunca geri
döndü.
796- Ali b. Ali
bildiriyor: "Ata es-Selimi'nin önünde kişinin abdest suyunun ıslatacağı
kadar bir ıslaklık gördüler ve kendisine bunun gözyaşından olduğunu
bildirdiler."
Aynı isnad ile Ali b.
Ali der ki: Ata es-Selimi o kadar ağladı ki gözleri zarar görecek diye korkuldu
ve kendisine gözünü tedavi etmek için bir hekim getirildi. Hekim: "Üç gün
ağlamaması şartıyla onu tedavi ederim" deyince, Ata es-Selimi bunu çok
gördü ve: "Sana ihtiyacımız yoktur" dedi.
797- Bilal b. Sa'd der
ki: "Bir çok sevinen vardır ki aslında zarardadır. Zararda olan bir çok
kimse de zararda olduğunu bilmez. Zararda olup ta bunu idr ak edemeyen kişinin
vay haline. Oysa bu kimse Allah'ın takdirinden cehennemlik olduğu halde yiyor,
içiyor ve gÜIÜYOL (Ey bu halde olan kişi!) Ruhen vay haline, bedenen vay
haline. Gün gelecek ağlayacaksın ve ebedi olarak ağıtçılar da sana
ağlayacaktır."
Tahric: Ravileri güvenilirdir.
Ebu Nuaym, Hilye (5/223) ve Ahmed, Zühd (386).
798- Zuheyr es-Selüli
der ki: Bel'anber'den bir adam çokça ağlıyordu. Sürekli olarak ağladığı
görülürdü. (Müslüman) kardeşlerinden biri onu kınayarak: "Allah'ın
merhameti üzerine olsun. Böyle uzun uzun ağlama" deyince, yine ağladı ve
şöyle dedi: "Ben günahlarımın çokluğundan dolayı ağlıyorum Her masiyet
işleyenin de ağlaması gerekir biliyorum. Eğer ağlamak bir nebze üzüntümü
giderecek olsaydı
Kanlı gözyaşları
dökerdim, yeter ki içim huzur bulsaydı."
Sonra bayılana kadar
ağladı. Bunun üzerine adam kalkıp gitti ve onu kendi haline bıraktI.
İsnadı zayıftır.
799- Ali b. Assam der
ki: Kehmes el-Hilali: "Bir günahtan dolayı yirmi sene ağladım"
deyince, yanındakiler: "Bu günahın nedir ki?" diye sordu. O da:
"Bir adama öğle yemeği yedirdim ve elini yıkaması için komşumun duvarından
(topraktan) bir kerpiç parçası aldım" karşılığını verdi.
Ata es-Selimi der ki:
"Bir günahtan dolayı kırk sene ağladım. Ben zamanında bir güvercin
avladım. Allah'a hamd ederim ki onun değerinde parayı yoksullara infak
ettim."
Beyhaki der ki: Çünkü
Ata, güvercinin sahipli olup olmadığı konusunda şüpheye düşmüştü.
800- Cafer b, Süleyman der
ki: Sabit ve Ata es-Selimi bir yerde buluştular ve tekrar ayrıldılar. Gün
ortası sıcağında Ata (Sabit'in evine) gelince, cariye yanına çıktı ve tekrar
içeri girdi. Ata öğle istirahatına çekilmek istiyordu. Cariye, Sabit'e:
"Kardeşin Ata geldi" dedi. Bunun üzerine Sabit dışarı çıkıp: "Ey
kardeşim! Bu sıcakta mı (geldin)?" deyince, Ata: "Oruçlu olarak
sabahladım. Sıcaklar bana ağır gelmeye başlayınca cehennemi hatırladım ve
ağlamakta bana yardım etmeni istedim" dedi. İkisi de düşene kadar
ağladılar.
801- Muharibi der ki:
"Dırar ve Muhammed b. Süka, Cuma günü oldu mu her biri diğerini arar ve
birbirlerini bulduklarında oturup (Allah korkusuyla) ağlarlardı."
802- Sabit bildiriyor:
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şakalaşıp gülüşen bir topluluğa
rastladı ve: "Lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çokça anın" buyurdu.
Ravileri güvenilirdir.
Bu hadis harfi harfine
aynı metinle başka bir kanalla da rivayet olunmuştur. Bu da bu isnadla tek
kanallı bir hadistir.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(9/252).
803- Ebu Said el-Hudri
der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mescid'e girip bazı kişilerin
dişleri görünecek derecede gülüştüklerini görünce: "Eğer sizler lezzetleri
yıkıp yok edeni (ölümü) çokça hatırlasaydınız şu gördüğüm halde olmazdınız. Öyleyse
lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çokça hatırlayın. Çünkü hiçbir gün geçmez ki
kabir mutlaka: ''Ben yalnızlık ve gurbet eviyim, ben toprak eviyim, ben
kurtçukların eviyim'' der" buyurdu.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Tirmizi 4/639 (2460).
804- Yusuf b. Yusuf
el-Bahili der ki: Abdullah b. Sa'lebe'nin: "Gülüyorsun, belki de kefenin
kassarın (çamaşırcının) yanından çıkmıştır da haberin yoktur" dediğini
işittim.
805- Yahya b. Ebi Kesir
der ki: Hz. Süleyman b. Davud oğluna: "Evladım! Aileni çok kıskanma, yoksa
o suçsuz da olsa ona kötülük edersin. Çok ta gülme. Zira çok gülmek, hikmet
sahibi kimsenin kalbini hafif kılar" dedi.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ebu Nuayın, Hilye (3/71).
Yine ona:
"Allah'tan çok kork. Çünkü o, her şeyin amacıdır" dedi. - Ebu Nuayın,
Hilye (3/71).
806- Muhammed b. Nasr
el-Huzai es-Saiğ der ki: Bir adam Bişr b. elHaris'in yanında gülünce, Bişr'in
adama: "Dikkat et ey yeğen! Bundan dolayı Allah seni sorguya
çekmesin" dediğini işittim.
Tahric: Ebu Taıib
Muzaffer b. Süheyl el-Halill'yi tanımıyorum.
807- Ebu Hazım der ki:
Annem Hammade binti Muhammed'in yani İbn Abdinahman b. Ebi Leyla'nın
bildirdiğine göre babası: "Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir
şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!"[Kehf 49] buyruğunu açıklarken:
"Burada küçük ile gülmek kastedilmektedir" demiştir.
İsnadının bir zararı
yoktur.
808- Münebbih b. Osman
el-Hummi der ki: Hz, Adem şöyle dedi: "Bizler cennetten sürgün edilen
kişiler idik. Şeytan bize hata işleterek bizim cennetten sürgün edilmemize
sebep oldu. Şimdi sürgün edildiğimiz yere geri dönmek için ağlamak ve
üzülmekten başka elimizden bir şey gelmiyor."
809- İbn Bureyde'nin
babasından bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Adem'in gözyaşlan zürriyetinin gözyaşlanyla tartılsa, Adem'in gözyaşlan
daha ağır basar" buyurmuştur,
Tahric: İsnadı zayıftır.
İbn Adiy (1/170) ve Hatib, Tarih (4/47).
Ebu Sa'd şöyle dedi: Ebu
Ahmed'in bildirdiğine göre Bu hadisi Mis'ar'dan sadece Ahmed b. Beşir mevsul olarak
nakletmiştir. Zannedersem bu yanılgı da ondan kaynaklanımştır.
810- İbn Bureyde der ki:
"Bütün yeryüzü ahalisinin ağlaması toplansa Hz. Davud'un ağlaması kadar
gelmez. Bütün yeryüzü ahalisinin ağlaması toplansa Hz. Adem'in cennetten
yeryüzüne indirildiği zaman ağladığı kadar gelmez.''
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. İbn Adiy, el-Kamil (1/170) ve İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/203,
14/9),
Ebu Ahmed der ki:
"Bu rivayette ne Bureyde, ne de Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) zikredilmiştir ve sahih olan rivayet budur."
İmam Ahmed (Beyhaki) der
ki: Bize bildirildiğine göre Ebu Ali el-Hafız en-Nisaburi buna itiraz etmiş ve:
"Sahih olan, Mis'ar'ın bunu Alkame b. Mersed kanalıyla Abdurrahman b.
Sabıt'ın sözü olarak rivayet etmesidir. Bu, Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) sözlerinden değildir" demiştir.
811- İbn Abbas der ki:
"Hz. Adem cennetten Hacer-i Esved'in yanına indirildi. Onunla gözyaşını
siliyordu. Cennetten çıkarılınca tekrar ona döndürülene kadar gözyaşı hiç
dinmedi."
İsnadında hadisleri
leyyin olan bir ravi vardır.
812- Said b. en-Nu'man
der ki: Gufeyra'ya: "Bu ağlamaktan usanmıyor musun?" dediğimde:
"Ey Said! Hasta olan kişi hastalığına şifa bulduğu şeyden nasıl usanır
ki" karşılığını verdi.
Tahric: İçinde Hıdır b.
Eban el-Haşimi bulunduğu için isnadı zayıftır.
813- Zaide b. Kudame der
ki: Mansur b. el-Mu'temir'i gördüğüm zaman (kendi kendime): "Bunun başına
bir musibet gelmiştir" derdim. (Bir gün) annesi ona: "Böyle kendini
harab etmekte ne oluyor? Gece boyu susmadan ağlıyorsun. Evladım! Sen birini
öldürdün?" deyince: "Anneciğim! Ben nefsimin ne yaptığını
biliyorum" dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (S/41).
814- Hasan b. Arefe
el-Abdi der ki: Yezid b. Harun'u Vasıt'ta gördüm.
O, insanlar içinde en
güzel gözlere sahipti. Sonra onu tek gözlü olarak gördüm. Daha sonra gördüğümde
ise her iki gözü de gitmişti. Kendisine:
"Ey Ebu Halid! O
güzel gözlere ne oldu?" dediğimde: "Onları seher vakti ağlamaları
götürdü" karşılığını verdi.
İsnadı zayıftır.
815- Hasan b.
Ebi'l-Hasan el-Basri der ki: Mua?: ölmek üzereyken ağlamaya başlamıştı. Ona:
"Sen, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından olduğun halde
mi ağlıyorsun? Sen şöyle şöyle olduğun halde mi ağlıyorsun?" denilince:
"Ölümden korkumdan dolayı veya benden sonra bir borç bırakmaktan dolayı
ağlamıyorum. Ancak iki avuç (insanlar) vardır. Bir avucu ateşte bir avucu da
cennettedir. Ben iki avuçtan hangisinde olduğumu bilmediğim için
ağlıyorum" karşılığını verdi.
İsnadı zayıftır.
816- Abdullah b, Amr b,
el-As der ki: "Allah korkusuyla bir damla gözyaşı akıtmam, benim için bin
dinar tasadduk etmemden daha sevimlidir.''
İsnadında hakkında söz
olan İbn Lehia bulunmaktadır.
817- Rib'i b, Hiraş
bildiriyor: Huzeyfe b. el-Yeman: "Herhangi bir günde bana ölümün gelınesi
halinde (imanım hakkında) bir şüpheye düşmezdim. Ancak bu gün bazı şeyleri
karıştırmış durumdayım. Ne üzere olduğumu bile bilmiyorum" dedi. Ebu
Mes'ud'a öğüt vererek de: "Bildiğiniz şeylerde amel etmeye bakın ve
Allah'ın emirleri konusunda kusur etmeyin" demiştir,
Tahric: İsnadında
tanımadığım Ziyad bulunmaktadır. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/381) ve Ebu Nuaym,
Hilye (1/278),
818- Kasım b. Abdirrahman'ın,
babasından bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'üd vefat edeceği zaman kendisi
ona: "Bana öğüt ver" deyince, Abdullah b. Mes'üd: "Sana,
Allah'tan korkmayı, (imkan dahilinde dışarı çıkmayıp) evinde kalmam, diline
sahip olmam ve günahların için ağlamam vasiyet ederim" demiştir.
Tahric: İsnadında
fanımadığım İbrahim b. Mansur bulunmaktadır. İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/289),
İbn Ebi Asım, Zühd (35/100), Taberani, M. el-Kebir 9/105, (8536),9/164 (8753),
Veki', Zühd 1/255 (30),2/519 (256), İbnu'l-Mübarek, Zühd 42 (130) ve Ebu Nuaym,
Hilye (1/135).
819- Abdullah b. Mes'üd
der ki: "Yüce Allah'ın günahlarımdan birini bağışlaması karşılığında tezek
oğlu Abdullah diye adlandırılmayı isterdim.''
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Yakub b. Süfyan el-Fesevi, el-Ma'rife ve't-Tarih (2/548), İbn Ebi
Şeybe, Musannef (13/288), Ahmed, Zühd (157), İbnu'l-Mübarek (490) ve Ebu Nuaym,
Hilye (8/314).
820- Abdullah b. Mes'üd
der ki: "Allah'ın amellerimden birini kabul buyurması karşılığında tezeğe
nispet edilmeyi isterdim."
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Fesevi, el-Ma'rife (2/549) ve Ahmed, Zühd (157).
821- Abdullah (b.
Mes'üd) der ki: "Eğer benim günahlarımı bilseydiniz sizden iki kişi bile
arkamdan gelmezdi. Allah'ın günahlarımdan birini bağışlaması karşılığında tezek
oğlu Abdullah diye çağrılmayı isterdim."
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Hakim, Müstedrek (3/316).
822- Abdullah (b.
Mes'üd) der ki: "Kendisinden başka ilah olmayana yemin olsun ki Allah'ın
bir günahımı bağışlaması karşılığında bir tezeğe dönüştürülmeyi isterdim.
Allah'ın günahlarımdan birini bağışlaması karşılığında tezek oğlu Abdullah diye
çağrılmayı isterdim.''
Ravileri güvenilirdir.
823- Yahya b. Muaz
er-Razı der ki: "MüMin kişi dünyada nasıl sevinsin ki! Bir kötülük yaptığı
zaman sorgulanmaktan korkar. Bir iyilik yaptığı zaman da onun kabul
edilmemesinden korkar. Mümin kimse de kötülük ve iyilik arasındadır."
Tahric: İsnadında
tanımadığını Cafer b. Numeyr el-Kazvıni bulunmaktadır.
824- Yahya b. Muaz
er-Razı der ki: "Ben kötülük ve iyilik arasında iken amellerim beni nasıl
kurtarsın ki! Kötülüklerimin içinde iyilik yoktur. İyiliklerime ise kötülükler
karışmıştır. Sen de ihlastan başka bir şeyi kabul buyurmazsın. Artık senin
cömertliğinden başka bir şeyim kalmadı."
Ahmed b. Muhammed
et-Teymi'yi ve hocasını tanımıyorum.
825- Cureyri der ki:
Cüneyd'e: "Korku kulun üzerinden gider mi?" diye sorulunca:
"Hayır, kul Allah'ı tanıdıkça korkusu daha da artar. Korkanlar da farklı
konumlardadır. Bunlar kötülüklerden korkan, iyiliklerinin kabul olunmamasından
korkan ve cezalardan korkanlardır. Bu konuda Yüce Allah: "Bunun sonucundan
da çekinmedi"[Şems 15] buyurmaktadır.
826- Salih b. Ahmed b,
Hanbel der ki: Babam vefat edeceği zaman elimde bir bezle yanında oturmuştum.
Babam bir bayılıyor bir kendine geliyor ve gözlerini açıp eliyle işaret ederek:
"Hayır sonra, hayır sonra, hayır sonra" diyordu. Bunu bir iki defa
yaptı. Üçüncüsünde: "Babacığım! Bu vakitte söylediğin bu sözler
nedir?" dediğimde: "Evladım! Ne dediğimi bilmiyor musun?" dedi.
Kendisine: "Hayır" dediğimde şu karşılığı verdi:
"İblis (Allah'ın
laneti üzerine olsun) parmaklarını ısırır bir şekilde yanımda durup: ''Ey
Ahmed! Beni geçtin'' diyordu. Ben de ona: ''Hayır, öldükten sonra''
diyordum."
Beyhaki der ki: Ahmed b.
Hanbel'den daha önce de bunu söyleyenler olmuştur. Aşağıda onlardan da
bahsedilmektedir.
827- Ata b. Yesar der
ki: İblis ölüm anında olan bir adama gelip: "Kurtuldun" deyince,
adam: "Kurtulmadım, senden (şerrinden emniyette değilim), ancak (ölüniden)
sonra emniyette olurum" karşılığını verdi.
Tahric: İbnu'l-Mübarek,
Zühd 104 (308).
828- Ata b. Yesar der
ki: İblis ölüm anında olan bir adama geldi ve adam:
"Senden (ancak)
ölümden sonra kurtulurum" dedi.
İsnadı zayıftır.
829- Ata b. Yesar der ki:
İblis ölüm anında olan bir adama gelip: "(Şerrimden) emrıiyette oldun
mu?" diye sorunca, adam: "Ancak (ölümden) sonra emniyette
olurum" karşılığını verdi.
830- Muhammed b. Sirin
bildiriyor: Ebu Hureyre ömrünün son zamanlarında: "Allahım! Müslüman iken
zina etmekten veya büyük günah işlemekten sana sığınırım" diye dua ederdi.
Öğrencilerinden biri: "Ey Ebu Hureyre! Senin gibi biri mi bunu söylemekte
ve korkmakta! Oysa sen yeterince yaşlanmış, şehvetten kesilmişsin. Sen, Allah
Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuşmuş, ona biat etmiş ve dini ondan
öğrenmişsin" deyince, Ebu Hureyre: "Vay haline! İblis sağ iken beni
(bunlardan) ne emin kılabilir ki" karşılığını verdi.
İsnadı zayıftır.
831- Cubeyr b. Nufeyr
der ki: Humus'ta Ebu'd-Derda'nın evine girdim ve namazgahında namaz kıldığını
gördüm. Tahiyyat'a oturduğu zaman onun nifaktan Allah'a sığınmaya başladığını
gördüm. Namazı bitirdiğinde kendisine: "Ey Ebu'd-Derda! Allah seni
bağışlasın. Sen kim, nifak kim?" dedim. Bunun üzerine üç defa: "Allahım,
bağışla!" dedikten sonra şöyle devam etti: "Belalardan kim emin
olabilir ki? Belalardan kim emin olabilir ki? Allah'a yemin olsun ki, kişi bir
an denenir de, hemen dininden döner.''
Ravileri güvenilirdir.
832- Muhammed b.
Aclan'ın bildirdiğine göre Şam ahalisinden olan yaşlı bir adam şöyle demiştir:
Ebu'd-Derda: "Ne oluyor da imanın tadını üzerinizde göremiyorum? Canım
elinde olana yemin olsun ki eğer orman ayısı imanı tatsaydı, imanın tadı onda
görülürdü. İmanı hakkında endişe duyan kula ihsan edilir, imanından emin olan
kuldan ise imanı alınır" dedi.
Tahric: İsnadında meçhul
bir ravi vardır. İbnu'l-Mübarek, Zühd 541 (1547).
833- Hasan( -ı Basri)
der ki: "ValIahi yeryüzünde sabahlayan veya akşamlayan bir mümin yoktur ki
nefsi hakkında nifaktan korkmasın. Nifaktan emin olan, ancak münafık
kimsedir."
Ravileri güvenilirdir.
834- Abdullah b. Ukeym
der ki: Ebu Bekr'in arkasında akşam namazını kıldım. İkinci rekatta Tahiyyat'a
oturduğu zaman kalkana kadar sanki kor (ateş) üzerine oturmuş gibiydi. Sonra
kalkıp Fatiha Suresi'ni okudu ve: "Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten
sonra kalplerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz
bağışta bulunansın"[Al-i İmran 8] dedi.
835- İbnu'l-Mübarek der
ki: "Görüş sahibi (bilgili) kimseler şu dört
şeyden emin olamazlar:
Bunlar Allah'ın hakkında ne yapacağını bilmedikleri geçmiş bir günah;
kendisinde ne tür felaketler barındırdığını bilmedikleri bir hayat; kendisine
verilen ancak bir aldatma, kandırma ölma ihtimali taşıyan bir bağış ve kendisi
için süslü olduğundan hidayet olarak gördüğü sapıklıktır. Kalbini an be an
saptıran kişinin de kendisi hissetmediği halde dininin çekilip alınması, gözün
açılıp kapanmasından daha hızlıdır."
Tahric Zehebi, Siyer
(8/406).
836- İbn Cabir der ki:
Bilal b. Sa'd'ın dua ederken şöyle dediğini işittim:
"Allahım! Kalplerin
eğrilmesinden, günahların ardına düşmekten, kötü amellerden ve saptırıcı
fitnelerden sana sığınırım."
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ebu Nuaym, Hilye (S /229).
837- Cüneyd b. Muhammed
der ki: Seri 'nin: "Allahım! Bana nasıl azap edersen et, Yeter ki
perdelenmiş olma zilleti ile azap etme" diye dua ettiğini ışıttım.
Tahric: Kuşeyri,
er-Risale (1/72) ve Ebu Nuaym} Hilye (10/120),
838- Ebu Osman der ki:
Yahya b. Muaz'ın: "Ey zikri yanımda her şeyden daha üstün olan (Allahım)!
İleride beni düşmanların arasında en zelil şey kılma" diye dua ettiğini
işittim.
839- Muhsin b. Musa der
ki: Süfyan es-Sevri ile birlikte Mekke'ye gitmekteydim. Onun çokça ağladığını
gördüğümde: "Ey Ebu Abdillah! Bu ağlayışın günahlarından dolayı
mıdır?" dedim. Bunun üzerine bir çöp alıp yere bıraktı ve:
"Günahlarım benim için işte bundan daha kolaydır, Ancak ben tevhidin
(farkında olmadan) benden çekilip alınmasından korkuyorum" karşılığını
verdi.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(7/12) Bak: Zehebi, Siyer (7/258).
840- Seri es-Sakat! der
ki: İyilerin kalbi ömürlerinin sonunda yapacakları amellere bağlıdır.
Mukarreblerin kalbi ise geçmişlere bağlıdır. Bunlar: "Allah bize ne takdir
etmiş ise sonunda o olacaktır" derler. Diğerleri ise: "Esas olan
amellerimizin ne ile sonlandırılacağıdır" derler.
Tahric Ebu Nuaym, Hilye
(10/12).
841- İshak b. Halef der
ki: "Keşke amellerimin ne ile son bulacağını bir bilseydim" sözünden
daha fazla şeytanın belini kıran bir şey yoktur. Kişi böyle deyince, şeytan:
''Bu kişi işlediği amelleri ne zaman beğenecek?'' der.''
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(9/311).
842- Ömer b. Hafs b.
Giyas'ın, babasından bildirdiğine göre Amr b. Kays el-Mulaı vefat edeceği zaman
arkadaşları kendisine: "Dünya için mi ağlıyorsun? Vallahi sen hayatını
rahatlık içinde yaşadın" deyince: "Vallahi dünya için ağlamıyorum.
Ancak ahiretin hayrından mahrum kalmaktan korktuğum için ağlıyorum" karşılığını
vermiştir.
843- el-Kettanı der ki:
"Kişinin bir gafletten ya da bir hatadan uyanış zamanındaki korkusu,
nefsani zevklerinden kesilmesi ve Allah ile irtibatını kesme korkusuna kapılıp
titremesi, tüm insanların ve cinlerin ibadetinden daha hayırlıdır."
844- Ahmed b.
Ebi'l-Havarı der ki: "Ağlamanın en faziletlisi, kulun uygun olmayan
amellerle tükettiği ömrü için ağlaması veya geçmiş yaşamında Allah'a muhalif
olmasından dolayı ağlamasıdır."
Tahric: Sülemi, Tabakat
(100) ve Kuşeyri, er-Risale (1/105).
845- Ebu'l-feth Ahmed b.
Abdullah el-Bağdadi der ki: Bir gün çöle girmiş gidiyordum. Giderken yüksek
tonda bir ağlama sesi işittim. Baktığımda önümde birinin olduğunu gördüm.
Hızlıca yürüyüp yanına yetiştiğimde beraberinde yolculuk malzemesi bulunmayan bir
genç olduğunu gördüm. Ona: "Ey genç! Derdin nedir?" dediğimde:
"Ben korumakla görevlendirilmiş olduğum kapıdan kovulduktan sonra artık
hangi kapıdan girmek için izin isteyeyim" demeye başladı. Bunun üzerine
onun ağlamasıyla ben de ağlamaya başladım. Başımı kaldırıp baktığımda kimseyi
göremedim .
846- Süfyan b. Uyeyne
der ki: "Allah'ın gazabı, şifası olmayan bir hastalıktır. "
847- Ebu Abdirrahman
es-Sülemı bildiriyor: yusufb. el-Hüseyn:
"Öfkelenmesinin
sebebini bile bilmediğim halde
Bir suç olmadan
öfkelenen kişinin rızasına nasıl gidilir?" demiştir. Bize ulaşan habere
göre Yusuf b. el-Hüseyn bu beyti Cüneyd'e yazdığı zaman Cüneyd cevap olarak
şöyle yazmıştır:
"Hikmet sahibi
kişiye öğüdün basiti bile yeter, o zaman o, suçun ve sebebin ne olduğunu bilir
Rızaya giden yol üzerindeki hakkına bakmaktır O zaman öfkelendiği gibi razı
olur."
Beyhaki der ki: Onun
üzerimizdeki hakkına bakmak, aslında rızasına giden yoldur. Bu cevapla birlikte
soru daha cevapsızdır. Onun rızasına giden yol, kullarına göstermiş olduğu
yoldur. O, dilediğini kendine hidayet eder. "O, yaptığından sorulmaz, ama
onlar, sorulurlar. ''[Enbiya 23]
848- Ebu'I-Heysem
bildiriyor: Ebu Said el-Hudri, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Yüce Allah bir kulundan razı olduğu zaman ona bilmediği yedi hayır
sevabını yazar. Bir kuluna gazaplandığı zaman da ona bilmediği yedi kötülük
günahını yazar" buyurduğunu işitmiştir.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ahmed, Müsned (3/38, 40), Ebu Ya'la, Müsned 2/492 (1331), İbn Hibban, Mevarid
(2515), Ebu Nuaym, Hilye (1/370) ve Ebu Nuaym, Ahbaru Isbehan (2/196).
Beyhaki kitabında:
"...(=bilmediği)" ifadesini kullanırken, Ebu Asım ise Hayve b.
Şureyh'ten olan rivayetinde: "...(=yapmadığı)" ifadesini
kullanmıştır.
849- Ahmed b.
Ebi'l-Havari der ki: Ebu Süleyman'ın: "Dünyada ve ahirette her hayrın
kökeni, Allah korkusudur. Ahiretin anahtarı açlık, dünyanın anahtarı ise
tokluktur" dediğini işittim.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(9/259) ve Kuşeyri, er-Risale (1/345).
850- İbrahim b. Beşşar
der ki: İbrahim b. Edhem'in: "Sevdalanmak helak eder ve Allah korkusu şifa
verir. Bilmiş ol ki, gönlündeki tutkunulhevesini, ancak seni her zaman görenden
korkmak yok eder" dediğini işittim.
Tahric: Beyhaki, Zühd
(sh. 324) ve Ebu Nuaym, Hilye (8/18).
851 - Rezin Ebu Esma
bildiriyor: Adamın biri ormanlık bir yere girdi ve: "Burada bir günah
işlesem beni kim görecek ki?" dedi. Bunun üzerine: "Yaratan bilmez
olur mu? O, Latiftir, haberdardır''[Mülk 14] diye ormanın her tarafını dolduran
bir ses işitti.
852- el-Asma'ı:
"Ben Beyt'i tavaf ederken bir bedevinin de tavaf ettiğini gördüm"
dedi ve söz konusu kıssayı aktardıktan sonra şöyle devam etti: "Sevdasına
kapıldığın kimse ile aranda bir şey var mı?" dediğimde şu karşılığı verdi:
"Hayır yoktur, ancak bir gece ondan bir şey istedim. Bana: ''Utanmıyor
musun?'' deyince: "Kimden utanayım ki! Beni yıldızlardan başka kimse
görmüyor" dedim. Bunun üzerine o: "Onları oluşturan nerededir
ki?" karşılığını verdi.
853- el-Utbi anlatıyor:
Adamın biri bedevi bir kadınla karşılaştı ve onunla birlikte olmak istedi.
Kadın bunu kabul etmeyip: "Annen seni kaybetsin. Senin haysiyetin yok mu?
Dinin yok mu?" deyince, adam: "Vallahi bizi yıldızlardan başka kimse
görmüyor" dedi. Bunun üzerine o:
"Evet, babam sana
feda olsun. Onları (yıldızları) yaratan nerededir!" karşılığını verdi.
854- Ebu'l-Peth
Abdurrahman b. Ahmed der ki: Şeyh Ebu Abdullah b. Hafifin şöyle dediğini
işittim: Ebu'l-Abbas b. Sureye kadı olarak Farisilere geldiği zaman Ebu
Abdullah en-Necraru kendisine: "Çoban zarar verdiği bir meradan
koyunlarını çıkarmak için sopasını ne zaman kullanır?" diye sordu. O:
"Onu gözetleyen birinin olduğunu anladığı zaman" deyince, Ebu
Abdullah: "Ey hoca! Bu önemli bir konudur ve yeri burası değildir. Eğer
isterseniz sizinle birlikte oturur ve bu konuyu müzakere deriz" dedi.
855- YOK
856- Pudayl b. İyad der
ki: "Kulun Allah korkusu, Allah'ı bilmesi oranındadır. Dünyadaki zahitliği
ise, cennete olan şevki oranındadır."
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(8/110)
857- Davud et-Taı şöyle
derdi: "Allah'tan korkanların korkularını belli eden bazı hareketleri
vardır. Allah'ı sevenlerin de bu sevgilerini belli eden halleri dereceleri
vardır. İçlerinde Allah özlemi olan kimselerin de belli olan bir
rahatsızlıkları vardır. Onlar nerededir? Kazananlar işte onlardır."
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(7/346).
858- Seri (es-Sekati)
der ki: "İki şey kaybolup gitmiştir. Biri rahatsız eden korku, diğeri de
kişinin içini parçalayan özlemdir."
859- Zü'n-nun'un kardeşi
İbrahim der ki: "Farz namaz korkunun anahtarıdır. Nafile namaz ise ümit
etmenin anahtarıdır. Sürekli olarak Allah'ı zikretmek iştiyakın anahtarıdır.
Kişi korkudan dolayı farz ı eda etmez. Ancak farzı eda edince korkuya nail
olur. Kişi ümit ederek nafile namaz kılmaz. Ancak nafile namazkılınca ümit
eder. Kim de kalbini ve dilini Allah'ın zikri ile meşgul ederse Allah onun
kalbine kendisine kavuşma sevgisini atar. İşte bunlar meleklitların sırrıdır.
Bunları iyi öğren ve ezberle. ''
Tahric: İsnadındaki
Zu'n-Nun b. Ahmed el-Ihmimi ve Ubeyd Zü'l-Arş'ı tanımıyorum. Ebu Nuaym, Hilye
(9/378).
860- İbrahim b. Şeyban
der ki: "Korku kalbe yerleştiği zaman ondaki şehvet yerlerini yakar,
kendisinden dünya rağbetini atar ve dili dünyalık şeylerin zikri konusunda
susturur."
Tahric: Ebu Abdurrahman
es-Sulemi, Tabakat es-Sufiyye (404),
861- Muhammed b. en-Nadr
der ki: Dünyada amel işleyen hiç kimse yoktur ki, mutlaka ahiret için ona makam
ve dereceler hazırlama hususunda amel eden kişileri vardır. Kişi dünyada amel
etmekte durduğu zaman onlar da durur. Kendilerine: "Niçin durdunuz?"
diye sorulduğunda:
"Sahibimiz başka
şeylerle meşgul olmuş (ve hayırlı ameller işlemeMektedir)" derler.
Yusuf der ki: "Ben
size şaşıyorum. Korkuyla birlikte bir göz nasıl uyur?
Kalb muhasebeye
çekileceğine inandıktan sonra nasıl uyur? Allah'ın kulları üzerindeki hakkını
bilen kimsenin gözleri, bedene gerekeni dışında asla
uyumaz. Allah kalpleri
zikre mesken olarak yarattı. Ancak kalpler şehvetlerin meskeni oldu. Oysa
şehvetler kalpleri bozan ve malları telef eden bir şeydir. Şehvetleri kalpten
ancak kuvvetli bir korku ve içi parçalayan bir özlem siler."
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(8/238).
862- İbrahim b. Said der
ki: MemCm bana şöyle dedi: "Ey İbrahim! (Harun) Reşid bana dedi ki:
"Gözlerim Fudayl b. İyad gibisini görmedi. Ben yanına girmiştim ki bana:
''Ey müminlerin emiri! Kalbinde hüzün ve korkuya yer ver ki bunlar kalbine
yerleşsin, seni masiyetlerden koparıp cehennem azabından uzak tutsunlar''
dedi."
863- Ahmed b. Asım
el-Antaki der ki: "Korkunun azlığı, kalpteki hüznün azlığından olur. Hüzün
az olduğu zaman da kalp terkedilmiş evin harab olması gibi harab olur."
864- Malik b. Dinar der
ki: Halk arasında: "Şüphesiz ki kalpte hüzün olmadığı zaman o kalp
terkedilmiş evin harab olması gibi harab olur" denilir.
Tahric: Abdullah b.
Ahmed, Zevaid ez-Zühd (sh. 320), Ebu Nuaym, Hilye (2/360) ve İbn Ebi Şeybe,
Musannef ( 14/49).
Aynı isnad ile Malik b.
Dinar: "Hüzün, salih amelin aşısıdır" demiştir.
Bu konuda Allah Resulü'nden
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) nakledilen bir sonraki hadis te bu yöndedir.
865- Ebu'd-Derda'nın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz ki
Allah. hüzünlü her kalbi sever" buyurmuştur.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Hakim (4/315), İbn Adiy, el-Kamil (2/471) ve Ebu Nuaym, Hilye (6/90).
866- Ebu'd-Derda'nın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz ki
Allah. hüzünlü her kalbi sever" buyurmuştur.
Bunun isnadı (bir önceki
hadisin isnadından) daha sahihtir.
Tahric: İsnadı hasendir.
Ancak isnadında kopukluk vardır.
867- İbnu'l-Mübarek der
ki: "Kişinin en büyük musibeti, kusur ettiği şeyleri bilmesi ve bunu
umursamayıp onun için hüzünlenmemesidir."
868- Şakik (el-Belhi)
der ki: "Kulun üzüntü ve korkudan daha hayırlı bir dostu yoktur. Yani
geçmiş günahları için üzülmesi ve sonunda varacağı yerin neresi olduğunu
bilemediği için korkmasıdır."
869- Sehl der ki:
"Hiç kimse Allah'ın kendisini hakkıyla bilmesinden dolayı karkmadıkça ve bundan
dolayı üzülmedikçe korkunun hakikatine erişemez,"
870- Ebu Muhammed Cafer
b, Muhammed es-Süfi der ki: Ben, Cüneyd'in yanındayken Şibli içeri girdi ve
Cüneyd: "Derdi Allah olan kimsenin hüznü uzayıp gider" dedi. Şibli
ise: "Hayır, ey Ebu'l-Kasım! Derdi Allah olan kimsenin hüznü yok olup
gider" dedi.
Beyhaki der ki:
(üneyd'in sözlerinden kasıt dünyalıktır. Şibli'nin sözlerinden kasıt ise ahiret
günüdür. (üneyd'in sözlerinden kasıt, kişinin Allah'a karşı olan görevlerinde
kusurlu olduğu şeyleri görmesi anında üzülmesidir. Şibli'nin sözlerinden kasıt
ise, kişiye muvaffakiyet verilmesinden dolayı bulunduğu duruma sevinmesidir ki
artık tek derdi Allah olur. En doğrusunu Allah bilir.
871- Ebu Abdirrahman
es-Sülemi der ki: Üstad Ebu Sehl• es-Su'liki'ye: "Buna
sevinsinler"[Yunus 58] buyruğu hakkında: "Güven içinde olmayan kişi
nasıl sevinebilir?" diye sorulunca: "Allah'ın lütfu ve rahmetine
baktığı zaman sevinir, bundan geri durduğu zaman da üzülür. Kişinin korku ve
ümit arasında kalması gibi bir vakitte sevinçli bir vakitte de üzüntülü
olur" karşılığını verdi.
872- Ebu Süleyman
ed-Darani der ki: "Allah insanları yaratmadan önce onları aziz ve zelil
kıldı. Onları itaatte muvaffak etmeden ve masiyetlerde sınamadan önce cennet ve
cehenneme yerleştirdi. Bu, Allah'ın adaleti ve evliyalarına bir ikramıdır.
Bütün noksanlıklardan münezzeh olan Rabbim ne kadar yücedir. Onu bulup da
bırakan kimseye şaşarım. Yine onu bulamayıp da aramayan kişiye şaşarım."
Sonra şöyle devam etti:
"Bulutlar rüzgar ile yürür. Kullar ise muvaffakiyet ile üzülür. Oysa
muvaffakiyet, Allah'a yakınlık oranındadır. Yardım istenecek olan, ancak
Allah'tır."
873- İbrahim der ki:
Hüzünlenmeyenin, cennet ehlinden olmamasından korkması gerekir. Çünkü
cennetlikler: "Hamd, bizden hüznü gideren Allah'a mahsustur"[Fatır
34] derler. İlahi azaptan korkmayanın da cennet ehlinden olmamasından korkması
gerekir. Çünkü cennetlikler: "Daha Önce biz, aile çevremiz içinde bile
(ilahi azaptan) korkardık"[Tur 26] derler.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(4/215)
Bir başkası bunu Ahmed
b. İbrahim kanalıyla aktarmış ve rivayetinde: "Bişr b. Müslim kanalıyla
İbrahim et-Teymi'den" demiştir.
874- Abdullah b. Bekr
der ki: Hasan( -ı Basri): "İşte onlar, mukarreb (yakınlaştırılmış)
olanlardır"[Vakıa 11] buyruğunu açıklarken: "Yakınlaştırılmış
kimseler gelip gittiler, ne mutlu onlara. Allahım! Bizi de amel defterleri
sağdan verilenlerden kıl" dedi. Sonra: "Şüphesiz, cehennem pusuda
beklemektedir''[Nebe 21] ayetini okuyup: "Kapıda bekçiler vardır. İzin
kağıdı ile gelen (cennete) geçer gider, izin kağıdı olmadan gelen kimse de
orada hapsedilir" dedi.
Tahric: Taberi, Tefsır
(30/9)
875- Ebu Bekr el-Mavsili
der ki: Feth el-Mavsili Kurban bayramı günü namazgah'a çıkıp kazanlara baktı.
Sonra sema'ya bakarak: ''İlahın! Mukarrebler Sana kurbanları ile yaklaştılar.
Ey Sevgili! Ben de Sana hüznüm ile yaklaşıyorum.'' dedi. Sonra bayılıp yere
düştü. Kendine geldiğinde: ''Ne zamana kadar beni dünya sokaklarında hüzünlü
olarak bırakaxaksın! dedi.
876- İbrahim b. Musa der
ki: Feth el-Mavsili'nin Kurban gününde kebap kokusu alıp bir sokağa girdiğini
gördüm ve: "Mukarrebler sana kurbanları ile yaklaştılar. Ey Sevgili! Ben
de sana uzun süren hüznüm ile yaklaşıyorum. Ne zamana kadar' beni dünya
sokaklarında hüzünlü olarak bırakacaksın!" dediğini işittim. Sonra bayılıp
yere düştü. Yerinden kaldırılıp götürüldü ve üç gün sonra (vefat edince)
defnedildi.
877- Sellame el-Abide
der ki: Ubeyde binti Ebi Kilab gözlerinin feri gidinceye kadar kırk yıl boyunca
hep ağlayıp durdu. Kendisine: "Ne arzu ediyorsun?" denilince:
"Ölümü (arzuluyorum)" dedi. "Niçin?" diye sorulduğunda ise:
"çünkü her gün, ahiret günlerimi helak edecek günahlar işlemekten
korkuyorum" karşılığını verdi.
878- Abdurrahman b.
Yezid b. Cabir anlatıyor: Yezid b. Mersed'e:
"Neden gözlerini
hiç kuru görmüyorum?" diye sorunca: "Neden soruyorsun?"
karşılığını verdi. Ona: "Belki bununla Allah bana bir fayda sağlar"
dediğimde: "Şüphesiz ki Allah, masiyet işleMem halinde beni cehennemde
hapsetmekle tehdit etti. Vallahi beni hamama hapsetmekle tehdit etseydi yine
gözlerimin yaşının kurumaMası uygun olurdu" karşılığını verdi.
Ona: "Sen yalnız
iken yine böyle misin?" dediğimde şu karşılığı verdi:
"Vallahi yemek
çömleği önüme konulduğu anda bile bu hal bana musallat olur ve ağlarım. Ailem
de benimle ağlamaya başlayınca çocuklar da neden ağladığımızı bilmeden ağlamaya
başlarlar. Bazen ailemle olmak istediğimde yine bu hal bana musallat olur ve
beni istediğimden alıkoyar. Bazen de ailem: ''Dünya hayatında seninle olan
hüzünden dolayı hiç gözümüz aydın olmaz'' der."!
Bu hadis başka bir
kanalla da rivayet olunmuştur.
Tahric: Ahmed, Zühd
(382) ve Ebu Nuaym, Hilye (5/164).
879- Havşeb b. Müslim es-Sekafi'nin
bildirdiğine göre Hasan(-ı Basri) yemek anında ölümün zikredilmesinden
hoşlanmazdı.
880- Hafs b. Humeyd der
ki: Sehl b. Ali'nin mescidde: "Cehennem cehennem" diyerek böğrünün
titrediğini ve akılsız biri gibi dolaştığını gördüm. Onu bu halde görünce de
ağlamaya başladım.
881 - Seri (es-Sekati)
der ki: Korku üç çeşittir. "Birincisi; genel ve herkes için geçerli olan
din korkusudur. çünkü herkes Allah'tan korkulması gerektiğini bilir. İkincisi
ise; Kur'an okunduğu ve kıssalar anlatıldığı zaman olan korkudur ki bu korku,
kadınların yufka yürekli olması gibi müzmin bir korkudur. Üçüncüsü ise;
rahatsız edici, kalbi ve bedeni zayıf düşüren bir korkudur. Bu korku, kişinin
uykusunu ve tadını kaçırır. Kişi korktuğu şeyden emin olmadıkça asla korkusu
bitmez."
882- Haris el-Ganevi der
ki: Rabi' b. Hiraş cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu bilmeden dişleri
görünecek şekilde gülmemeye yemin etti. Ancak öldükten sonra güldü (tebessüm
eder bir şekildeydi). Yine kardeşi Rib'i cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu
bilmeden gülmemeye yemin etti. Onu yıkayan kişinin bana bildirdiğine göre
onuyıkadıkları sürece yıkama işini bitirene kadar teneşirin üzerinde hep
tebessüm etmiştir.
İsnadının bir zararı
yoktur.
883- Hasan der ki:
Gazvan er-Rakkaşi: "Yemin olsun ki yerimin cennet mi cehennem mi olduğunu
bilmeden önce Allah güldüğümü görmeyecektir" dedi. Vallahi Allah'a
kavuşana kadar da güldüğü görülmedi.
İsnadı hasendir.
884- Gaylan der ki:
Mutarrifin: "Bir kişi Rabbim katından gelip, beni, cennetlik mi
cehennemlik mi olduğumu haber vermesi ile toprak olmam arasında muhayyer
bıraksa toprak olmayı tercih ederdim" dediğini işittim.
Tahric: İsnadı sahihtir.
İbn Ebi Şeybe, Musannef (13/476), Ebu Nuaym, Hilye (2/199) ve Abdullah b.
Ahmed, Zevaid ez-Zühd (238).
Beyhaki der ki:
Mutarrif, Abdullah b. eş-Şıhhır'in oğludur.
885- Muttalib
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril'e: "Ey
Cibril! Ne oluyor İsrafil'in güldüğünü hiç görmüyorum? Oysa bana gelen her
meleğin mutlaka güldüğünü görmekteyim" deyince, Cibril: "Cehennem
yaratıldığı zamandan beri o meleğin güldüğünü hiç görmedik" karşılığını
verdi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir ve mürsel bir hadistir.
886- Abbad der ki: Adiy
b. Ertat'ın Medain minberinde adını zikrettiği ancak benim unuttuğum bir
kişiden naklederek Resulullah'ın (sallallahu aleyhi vesallam) şöyle buyurduğunu
söylemekteydi: "Yüce Allah'ın öyle melekleri vardır ki Allah korkusuyla
böğürleri titrer. O meleklerin gözünden akan her damla yaş ile mutlaka bir
melek kalkar ve Allah'ı tesbih eder.''
Tahric: İsnadı zayıftır.
Hatib, Tarih (12/307).
887- Ebu İmran der ki:
Bana ulaşan habere göre Cibril, Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ağlar bir şekilde gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Neden ağlıyorsun?" diye sormuş ve Cibril: "Allah cehennemi
yarattığı zamandan beri kendisine karşı asi olur ve beni cehenneme atar
korkusuyla gözyaşım hiç dinmedi" demiştir.
Tahric: İsnadında
tanımadığım Abdullah b. Yahya et- Talhl bulunmaktadır ve mürsel bir hadistir.
888- Abdullah b. Rebah
el-Ensari bildiriyor: Ka'b(u'l-ahbar): "Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak
huylu ve pek sabırlı idi''[Tevbe 114] buyruğunu açıklarken: "Hz. İbrahim,
cehennem ateşini hatırladığı zaman: ''(Ateşten yana) vah bana!'' derdi"
dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ahmed, Zühd (78) ve İbn Cerir et-Taberi, Tefsır (11/51)
889- Ebu Harb b.
Ebi'l-Esved bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), bir adamın:
"Şüphesiz bizim yanımızda bukağılar ve yakıcı bir ateş var. Boğazdan
geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var"[Müzzemmil 12,13]
ayetlerini okuduğunu işitince kendinden geçip bayıldı.
Ebu Ahmed der ki: Ebu
Yusuftan başkası bunu Hamza kanalıyla Humran'dan nakletmiş ancak isnadında Ebu
Harb'i zikretmemiştir.
Beyhaki der ki: Ebu
Harb'in zikredildiği şekliyle mürsel bir hadistir.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ahmed, Zühd (27), Hennad, Zühd 1/180 (267), Mervezi, Kıyamu'l-Leyl (101) ve İbn
Cerir, Tefsır (29/135).
890- Bişr b. Mansur der
ki: Bir sabah Ata el-Abdi (es-Seli:mi)'nin önünde ateşi harlamaktaydım. Ona:
"Ey Ata! Eğer sana şimdi tekrar dirilip hesaba çekilmemen karşılığında
kendini şu ateşe atman emredilseydi sevinir miydin?" dediğimde:
"Kabe'nin rabbine yemin olsun ki sevinirdim" karşılığını verdi.
Sonra: "Vallahi böyle bir durumda bedenimin ateşe varmadan önce sevinçten
dolayı canımın çıkmasından korkardım" dedi.
Tahric: İsnadının bir
zararı yoktur. Ebu Nuaym, Hilye (6/216).
891- Cüneyd b. Muhammed
der ki: Seri'nin: "Acaba yüzüm karardı mı korkusuyla her gün burnuma
birkaç defa bakmaktayım" dediğini işittim.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(10/116),
892- Cüneyd b. Muhammed
der ki: Seri'nin: "Tanındığım bir yerde ölmek istemiyorum" dediğini
işittim. Kendisine: "Niye ki ey Ebu'l-Hasan!" denilince:
"Kabrimin beni kabul etmemesinden ve bu halimin ifşa edilmesinden
korkuyorum" karşılığını verdi.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(10/116),
893- İbrahim b. Edhem
der ki: "Ata es-Selimi gece karanlığına baktığı zaman hilkatinin değişmiş
olabilmesi korkusuyla eliyle uzuvlarını kontrol ederdi.''
Tahric: İsnadının bir
zararı yoktur. Ebu Nuaym, Hilye (6/222).
894- Uveys der ki:
"Bütün insanları öldürmüş gibi korkmadıkça bu durumun (imanın) hakikatine
erişemezsin."
Tahric: Ravileri güvenilirdir.
Ancak Bişr, Uveys zamanına yetişmemiştir.
895- Yezid b. Yezid
el-Bekri'nin bildirdiğine göre, Uveys el-Karani: ''Bütün insanları öldürmüş
gibi Allah'ın emrinde ol'' demiştir.
896- Süfyan es-Sevri der
ki: Uveys el-Karani'nin ancak oturduğu zaman yere ulaşan bir abası vardı. o:
"Allahım! Aç karından ve çıplak kalmaktan sana sığınırım. Sırtımdaki
abadan ve karnımdakinden başka hiçbir şeyim yoktur" derdi.
897- Malik b. Dinar der
ki: Eğer insanlar: "Malik deli oldu" demeseydi mestleri giyip başıma
kül saçar ve insanlara: "Beni gören Rabbine asi olmasın" diye
seslenirdim.
Tahric: Buhari, Tarih
(3/2/43)
898- Salt b. Mes'ud der
ki: Hasan b. Salih b. Hay bir gün evimden çıkıp uçan çekirgelere bakarak:
''Ürkek bakışlarla çıkarak çekirge sürüsü gibi etrafa yayılırlar''[Kamer 7]
dedi ve bayılıp yere yığıldı.
Tahric: Beyhaki, Zühd
(530)
899- Ahmed b.
Ebi'l-Havarı der ki: Rabia(tu'l-Adeviyye)'nin şöyle dediğini işittim: "Ne
zaman kar gördüysem mutlaka sahifelerin uçuştuğunu hatırladım. Ne zaman
çekirgeler gördüysem mutlaka mahşer gününü hatırladım. Ne zaman bir ezan sesi
işittiysem mutlaka kıyamet gününün münadisini hatırladım. Kendi kendime de:
''Ölüm anın gelene kadar dünyada konmuş bir kuş gibi ol'' dedim."
900- Ebu Tarık el-tebban
der ki: Abdulazız b. Selman kıyameti andığı zaman çocuğunu kaybetmiş anne gibi
feryad ederdi. Hatta mescidin etrafında bulunanlardan korkup feryad edenler
olur ve bazen bulunduğu meclisin etrafından (korkup ölen) ölüler kaldırılırdı.
901- Anbese el-Havvas
der ki: Utbetu'l-Gulam beni ziyaret eder ve bazen yanımda gecelerdi. Yine bir
gece yanımda kalmıştı ki seher vaktinde onun hıçkırarak ağladığını işittim.
Sabahladığı zaman: "Gece ağlamanla beni korkuttun. Neyin var ey
kardeşim!" dediğimde: "Ey Anbese! Vallahi Allah'ın huzuruna arz
olunacağımız günü hatırladığım zaman" dedi ve yıkılacak gibi oldu. Bunun
üzerine onu kucaklayıp tuttum ve kızarıp dönen gözlerine bakmaya başladım.
Ağzından köpükler çıkmaya ve hırlamaya başlayınca: "Utbe! Utbe! Canım!"
diye seslenmeye başladım. Üç gün boyunca bana cevap vermedi. Sonra
sakinleşince: "Utbe! Utbe!" diye seslendim ve kısık bir sesle bana:
"Allah'a arz olunmanın zikri sevdiklerim ile bağlantıyı kesti" diye
cevap verdi. Sonra can çekişir gibi hıçkırarak: "(Ey Rabbim!) Sen diri ve
cömert olduğun halde seni sevenlere azap mı edeceksin?" demeye başladı.
Bunu o kadar tekrar etti ki vallahi sonunda beni de ağlattı.
Tahric: Buhari, Tarih
(4/1/29)
902- Muhammed b.
es-Semmak der ki: Basra'ya girdiğimde önceden tanıdığım bir adama: "Beni
abidlerinizin yanına götür" dedim. Bunun üzerine beni üzerinde kıldan
giysiler olan ve hep susan bir adamın yanına soktu. Adam başını kaldırıp
kimseye bakmıyordu. Ben onunla konuşuyordum, ama bana bir cevap vermiyordu. Ben
de yanından geri çıktım. Arkadaşım bana: "Burada yaşlı bir kadının oğlu
bulunmaktadır. Yanına gitmek ister misin?" dedi. Bunun üzerine yanına
girdik. Yaşlı kadın: "Oğluma cennet ve cehennem hakkında bir şey
zikretmeyin, yoksa onun ölümüne sebep olursunuz. Ondan başka bir oğlum da
yoktur" dedi. Adamın yanına girdiğimizde bir de baktık ki o da arkadaşı
gibi bir giysi giymişti. O da başını önüne eğmiş hep susuyardu. Başını kaldırıp
bize bakarak: "İnsanların mutlaka duracakları bir yer vardır" dedi.
Kendisine: "(Allah'ın rahmeti üzerine olsun) kimin önünde
(duracaklar)?" dediğimde, bir defa hıçkırdı ve öldü. Yaşlı kadın gelip:
"Oğlumu öldürdünüz" dedi. Ben de bu kişinin cenaze namazını kılanlar
arasında idim.
Tahric: Beyhaki, Zühd
(556) ve Ebu Nuaym, Hilye (8/208).
903- Muhammed b.
es-Semmak anlatıyor: Ben abid ve zahid kişileri aramaktaydım. Abbadan'da
dünyalıklardan ilgisini kesip var gücüyle hep ahiret için çalışan bir adan'dan
bahsedilince Abbadan'a gittim. Onu sorduğumda bana evini tarif ettiler. Büyük
olmasına rağmen tek kanatlı kapısı olan bir eve geldim ve kapıyı çaldım. Beş
yaşlarında bir kız çocuğu gelip: "Kapıyı çalan kimdir?" dedi. Bunun
üzerine ben: "Benim ey kızım! Bu filan abidin evi midir?" deyince:
"Evet" karşılığını verdi. Ona: "Yanına girmem için izin iste.
Eğer yanına girmem için izin alırsan sana bir dirhem vereceğim" dedim.
Bunun üzerine kız: "Ey Allah'ın kulu! Senden daha cahil birini görmedim.
Gir içeri, babamın kapısında koruyucu yoktur. Koruyucular kralların ve
oğullarının kapısında olur" dedi. Ben kızın dediklerine şaşırıpkalmıştım.
Kız içeri girince ben de ardından girdim. Bir de baktım ki geniş bir avlunun
içinde küçücük bir ev. Eve girdiğimde hastalıksız ama çok zayıf birini gördüm.
Ayakları ucunda bir mezar kazmış ve ayaklarını mezara sarkıtmıştı. Elinde hurma
yaprakları vardı. Onları yırtarak parçalara ayırırken hüzünlü bir sesle:
'Yoksa, kötülük işleyen kimseler, ölümlerinde ve diriliklerinde kendilerini,
inanıp yararlı iş işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü
hüküm veriyorlar! "[Casiye 21] ayetini okuyordu. Ona selam verdiğimde
selamımı aldı ve: "Sen kardeşlerimden misin?" dedi. Kendisine:
"Evet, ben ne Basra'lıyım, ne de Abbadan'lıyım" dedim. Bana:
"Sen nerelisin?" diye sorunca: "Ben Küfe'liyim" dedim.
"Adın nedir?" dediğinde: "Muhammed b. esSemınak'tır" dedim.
"Sanırım sen o vaizsin" deyince: "Evet" karşılığını verdim.
Sonra iki eliyle elimi tutarak: "Merhabalar, selam olsun sana, Allah seni
korusun. Ey kardeşim! Allah seni ve beni dünyada kardeşlik ile nimetlendirdi. Ey
kardeşim! Nefsim hep seni görmek istiyordu. Hastalığını senin ilacına sunmak
istiyor. Bilmiş ol ki ey kardeşim! Bende çok eski bir yara vardır. Senden
önceki tabipleri çaresiz bıraktı. Sen ona yumuşaklığınla yaklaş ve bildiklerini
ona sür. Senin merhemin ona yarar" dedi. Kendisine öğüt vermemi istediğini
anlamıştım. Ona: "Ey kardeşim! Benim gibi biri senin gibi birini tedavi
edebilir mi?
Benim yaram seninkinden
daha fazla sızlamaktadır ve günahlarım senin günahlarında daha büyüktür"
dediğimde: "Allah için bana öğüt vermeni istiyorum" karşılığını
verdi. Bunun üzerine kendisine: "Ey kardeşim! Bildiğim kadarıyla senin
işlemiş olduğun günah silinmemiştir. Bu sebeple tadın tuzun kalmamıştır. Ölüm
ise sabah veya akşam sana gelecek, dar lahide, karanlık mezara, Münker ve
Nekir'in huzuruna sorgulanmaya gideceksin" dediğimde hıçkırdı ve mezarına
düşüp burnuna vurulan bir boğa gibi böğürıneye başladı. Bunun üzerine hanımı ve
kızı perdenin arkasından ağlayarak gelip: "Allah için ona fazla bir şey
söyleme demiştik. Onu öldürdün" demeye başladılar. Adam kendine gelince:
"Ey kardeşim! İlacın hastalığıma, merhemin de yarama iyi geldi. Ey
kardeşim İbnu's-Semmak! Bana bir şeyler daha anlat" deyince, ona: "Ey
kardeşim! Hanımın ve çocukların sana fazla bir şeyler anlatmamam için bana
yemin ettirdi" cevabını verdim. Bunun üzerine onlara doğru dönüp bana:
"Bilmiş ol ki ey kardeşim! Rabbin huzurunda durduğum zaman hanımına ve
çocuklarına karşı benden daha fazla vebal ve daha fazla günah sahibi olan
yoktur" dedi. Kendisine: "Ey kardeşim! Mezar karanlığından, lah it
darlığından, Münker ve Nekir'in sorgusundan sonra Tamma'dan başka bir şey
yoktur" dediğimde: "Ey İbnu's-Semmak! O da nedir?" diye sordu.
Bunun üzerine ona: "İsram Sür'a üfürdüğü, mezardakiler dirildiği, biz de
taşıdığımız günahlarla geldiğimiz zaman ey kardeşim, kaç kişi kahrolayım ve
helak olayım diye bağıracaktır? Melekler ateşten izarla izarlanmış, Rahman'ın
öfkelenmesi ile gazaplanmış olarak kendilerine: ''Onu tutuklayın, hemen
bağlayın''[Hakka 30] denilmesini beklerler" dediğimde bir daha hıçkırıp
mezarına düştü ve burnuna vurulan bir boğa gibi böğürmeye başladı. Sonra altına
işedi. İşemesinden dolayı şuurunu kaybettiğini anladım. Kızı gelip onu çekerek
göğsüne dayadı ve: "Annem babam sana feda olsun. Bu iki göz Allah'a itaat
ile ne kadar geceleri seher ile geçirdi. Annem babam sana feda olsun bu iki göz
Allah'ın haram kıldığı şeylerden ne kadar sakındı" diyerek giysisinin
koluyla yüzünü sildi. Sonra kendine geldi ve: "Selam üzerine olsun ey
İbnu's-Semmak! Ben Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Resulü
olduğuna şahitlik ederim" dedi. Sonra üçüncü defa hıçkırdı. Bu
hıçkırışının ilk iki hıçkırması gibi olduğunu sandım. Ancak onu kımıldatıp
baktığımda ölmüş olduğunu gördüm.
904- Fudayl b. İyad
el-Kindi der ki: Hz. İsa, sağında ve solunda nehir bulunan bir dağa rastladı.
Bu nehirlerin nerden geldiğini ve nereye gittiğini bilmiyordu. İsa: "Ey
dağ! Bu su nereden gelmekte ve nereye gitmektedir?" deyince, dağ:
"Sağımda akan nehir sağ gözümün yaşıdır. Solumda akan nehir ise sol
gözümün yaşıdır" karşılığını verdi. İsa: "Niçin (ağlamaktasın)?"
diye sorunca, dağ: "Rabbimin beni ateş yakıtı kılmasından korkmamdan
dolayı" cevabını verdi. İsa: "Ben de seni bana hibe etmesi için dua
edeceğim" dedi. Allah, dağı Hz. İsa'ya hibe edince, İsa, dağa: "Bana
hibe edildin" dedi. Bunun üzerine iki nehir de coştu ve İsa'yı önüne katıp
götürmeye başladı. İsa: "Allah'ın kuvveti ile sakin ol" deyince,
sular durgunlaştı. İsa, dağa: "Rabbimden seni bana hibe etmesini istedim
ve seni bana hibe etti. Bu halin nedir?'' diye sorunca, dağ: ''İlk ağlayışım
korkudan dolayı idi. İkinci ağlayışım ise şükürden dolayıdır.'' karşılığını
verdi.
905- Ahmed b.
Ebi'l-Havari anlatıyor: Bir gün ben Şam'da kapısı bir örtü parçasından ibaret olan
bir kubbe altında otururken bir kadın (kapı olmadığı için) duvara vurmaya
başladı. Ona: "Kimdir o?" dediğimde: "Yolunu kaybetmiş bir
kadınım. Allah'ın merhameti üzerine olsun, bana yolu göster" dedi. Ona:
"İki yoldan hangisini sormaktasın?" dediğimde, ağlayarak:
"Kurtuluş yolunu sormaktayım" karşılığını verdi. Ona: "Heyhat,
heyhat, o yol ancak hızlıca yürümekle, amelleri düzeltmekle, dünya ve ahiret
işlerinden meşgul edecek şeyleri terk etmekle kat edilir" dediğimde ağladı
ve: "Dünya meşgalesini anladım da ahiret meşgalesi nedir?" diye
sordu. Ona: "Eğer dünyadan yetmiş peygamber ameli ile ayrılsan bile sana
Levh-i Mahfüz'da yazılandan başkası yoktur. Kıyamet gününde cehennemin bir iç
çekmesi vardır. Sende yetmiş peygamberin ameli olsa bile muhakkak ona varacaksın"
dediğimde, bir çığlık atarak: "Senin uzuvlarını parçalanmaktan koruyan
Allah'ı her türlü eksikliklerden tenzih ederim. Kalbini durmaktan koruyan
Allah'ı her türlü eksikliklerden tenzih ederim" dedi ve bayılıp düştü.
Yanımızda abidlerden olan bir cariye vardı. Ona: "Git şu kadının derdinin
ne olduğuna bak" dedim. Cariye gidip kadına baktığında ölmüş olduğunu ve
cebinde, üzerinde: "Beni giysilerimle kefenleyin. Eğer Rabbim katında bir
hayrım varsa Rabbim onu benim için daha hayırlı olanı ile değiştirir. Eğer
hayrım yoksa nefsim kahrolsun ve yok olsun" yazılı bir kağıt olduğunu
gördü. Oradakilerin cariyenin etrafında toplandığını gördüm. Onlardan birine:
"Bu cariyenin hikayesi nedir?" dediğimde şu karşılığı verdi: "Ey
Ebu'l-Hasan! Bu cariyede bir hal vardı ki onun deli olduğunu sanırdık. O hali
kendisini yemekten ve içmekten kesmekteydi. Bize içinde bazı ağrılarının
olduğunu söylerdi. Onu tabiplere gösterdiğimizde: ''Öyle bir tabip istiyorum ki
ona hastalığımdan hissettiğimi bildireyim. Belki yanında hastalığıma bir şifa
vardır'' derdi."
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(10/11).
906- Ahmed b.
Ebi'l-Havari anlatıyor: (Bir gün) ben Basra yollarından bir yolda iken bir
çığlık sesi işittim. Sesin geldiği tarafa döndüğümde bayılıp düşmüş bir adam
gördüm. Oradakilere: "Bu nedir?" dediğimde: "Bu, yumuşak kalpli
bir adamdır. Allah'ın Kitab'ından bir ayet işitti ve bayılıp düştü"
dediler. Onlara: "Hangi ayeti işitti?" dediğimde, bir kişi:
"İnananların gönüllerinin Allah'ı anması ve O'ndan inen gerçeğe içten
bağlanması zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap
verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri
katılaştı; çoğu, yoldan çıkmış kimselerdir"[Hadid 16] ayetini okudu. Adam
dediklerimizi işitince kendine gelip şöyle demeye başladı:
"Hicram terk
etmenin zamanı gelmedi mi
Sevgilinin bana tebessüm
etme zamanı gelmedi mi? Delicesine aşık olan ve eriyip eğilen kişiye
Ağlanıp merhamet edilme
zamanı gelmedi mi?
Sevgi suyuyla kalbimin
içine bir yazı yazdım
O yazıyla kişiyi köle
eden sevgiyi nakşettim."
Sonra üç defa:
"Eşkal (şekiller)" dedi ve bayıldı. Onu kımıldatıp baktığımızda ölmüş
olduğunu gördük.
907- Muhriz Ebu Harun
ed-Dabbi der ki: Küfe'de bir adam sabah vakti Fırat'a gider ve gün yükselene
kadar ağlardı. Sonra dinlenmeye çekilir ve öğle namazını kıldıktan sonra ikindi
vaktine kadar nafıle namaz kılardı. Sonra tekrar Fırat'a gider ve oturup
ağlardı. Bu durumu kendisine sorulunca: "Bu (Fırat), Allah'a itaat
etmektedir. Allah onu rahmetiyle akıtıp kullarına bir rızık kıldı. Oysa ben
korkusuz bir şekilde başıma gelebilecek musibetleri düşünmeksizin masiyetler
işlemekteyim" karşılığını verdi. Sonra da öldü. Ben de cenazesinde hazır
bulunmuştum. Bildiğim kadarıyla onun ölümünden haberi olan herkes cenazesine
katılmıştı.
908- Sehl b. Sa'd
bildiriyor: Ensar'dan bir gencin içine cehennem korkusu işlemişti. Cehennem
anıldığı zaman mutlaka ağlardı. Bu durumundan dolayı artık evinden dışarı
çıkmaz olmuştu. Bu durumu Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bildirilince,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gencin evine gitti. İçeri girdiğinde
genç Hz. Peygamber'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) boynuna sarıldı ve öldü.
Bunun üzerine Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Arkadaşınızı
hazırlayınız. Cehennem korkusu onun ödünü patlattı" buyurdu.
Tahric İsnadında meçhul
bir ravi vardır ve münker (bilinmeyen) bir hadistir.
909- Mansur b. Ammar
anlatıyor: Bir defa haccettim ve Kufe sokaklarından bir sokakta konakladım.
Karanlık bir gecede çıktığımda gece yarısı: "İlahım! İzzetine ve Celaline
yemin olsun ki ben, sana muhalefet maksadıyla masiyet işlemek istemedim. Ancak
cezanı düşünmeksizin hata ile günah işledim. Şekavetim buna sebep oldu. Beni
kendisiyle örtmüş olduğun örtü beni aldattı. Ben kendi gücüm ile masiyet
işleyip cehaletimle sana karşı geldim. Şimdi beni senin azabından kim
kurtaracak? Eğer sen ipini benden kesersen kimin ipine tutunacağım? Vay
gençliğim vay gençliğim!" diye feryad eden birine rastladım. Ona, Yüce
Allah'ın Kitab'ından: "Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.
Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen
ve emredildiklerini yapan melekler vardır"[Tahrim 6] ayetini okuduğumda
şiddetli bir ses işittim. Sonra ses kesildi. Sabah vakti geri geldiğimde orada
bir cenaze olduğunu gördüm. Orada yaşlı bir kadın da bulunmaktaydı. Ona ölüyü
sorduğumda beni tanımamıştı ki: "Buradan bir adam geçti. Allah onun
cezasını vermesin. O, dün oğlum namaz kılarken buradan geçti ve bir ayet okudu.
Onu işiten oğlumun ödü patladı ve öldü" karşılığını verdi.
Tahric: İsnadında
hakkında söz olan Mansur b. Ammar ez-Zühd bulunmaktadır.
910- Ebu Şuayb der ki:
Hz. Lokman oğluna: "Evladım! Sana o kadar öğüt verdim ki eğer taş olsaydın
parçalanıp su gibi olurdun" dedi. Yine bir gün kendisine öğüt verirken
çocuğun kalbi durdu ve öldü.
911- Behz b. Hakim der
ki: Zürare b. Ebi Evfa, Kuşeyr mescidinde bizlere namaz kıldınrken Müddessir
Suresi'ni okudu. Ancak: "O boruya üfürüldüğü zaman"[Müddessir 8]
ayetine ulaştığı zaman düşüp ruhunu teslim etti. Onu taşıyanlardan biri de
bendim.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Tirmizi (2/306,307)
912- Hısn b. el-Kasım
el-Verrak der ki: Abdulvahid b. Zeyd öğüt verirken yanında idik. Bir adam
mescidin kenarından kendisine seslenerek: "Yeter ey Ebu Ubeyd! Kalbimin
perdesini açtın" demeye başladı. Abdulvahid adama bakmadan öğüt vermeye
devam ediyor, adam da yine:
"Yeter ey Ebu
Ubeyd! Kalbimin perdesini açtın" diyordu. Adam can çekişip ölünceye kadar
Abdulvahid öğüt vermeye devam etti. Vallah ben de adamın cenazesinde hazır
bulunmuştum. O güne kadar Basra'da bu kadar ağlayanı bir arada görmemiştim.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(6/159).
913- İsmail b. Nasr
el-Abdi der ki: Salih el-Murri'nin meclisinde bir münadi: "Ağlayanlar ve
cenneti özleyenler kalksınlar!" diye seslendi. Bunun üzerine Ebu Cehs
kalkıp: "Ey Salih! ''Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz. O
gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok
güzeldir''[Furkan 23,24] ayetlerini oku" dedi. Ebu Salih ayetleri daha
okuyup bitirmeden önce Ebu Cehs ruhunu teslim etti.
914- Ebu Tarık der ki:
Üç kişinin veya buna yakın sayıda kişinin zikir meclisinde öldüğü ne şahit
oldum. Onlar sağlıklı bir şekilde meclislere giderlerken vallahi içleri de
yaralıydı. Öğüdü duydukları zaman kalpleri durdu ve öldüler.
Yahya der ki: Ebu
Tarık'a: "Onlar bir arada mıydı?" dediğimde: "Hayır, biri bir
mecliste, diğer ikisi başka bir mecliste (öldüler)" karşılığını verdi.
915- Ubeydullah b. Musa der
ki: Ali b. Salih'e Kur'an okumaktaydım. Ancak: "Öyle ise onlar hakkında
acele etme"[Meryem 84] ayetine ulaştığımda Hasan b. Salih yere düşüp
boğanın böğürmesi gibi böğürmeye başladı. Bunun üzerine Ali onu kaldırdı ve
yüzüne su serpip onu kendine yasladı.
Tahric: İbn Adiy,
el-Kamil (2/724).
916- Talha b.
Ubeydillah'ın çocuklarından olan Kureyşli bir adam der ki: Tevbe b. es-Samt
Rakka'da idi ve kendi yaşını hesaplıyordu. Hesapladığında altmış yaşında
olduğunu, günlerini hesapladığında yirmi bir bin beş yüz gün ettiğini gördü.
Bunun üzerine çığlık atarak: "Allah'ın huzuruna yirmi bir bin günah ile
çıkacak olursak vay halimize, ya günde on bin günahla çıkacak olursak ne
yapacağız" dedi ve düşüp bayıldı. Baktığımızda ölmüş olduğunu gördük. O
sırada: "Senin bir adımlık ta olsa Firdevs-i A'la'da bir yerin
vardır" denildiği işitildi.
Tahric: İbn Ebi'd-Dünya
(106 (76).
917- Hasan(-ı Basri):
"Safvan'ın ağlamak için (özel) bir tüneli (yeri) vardı" demiştir.
Tahric: İbn Ebi Şeybe,
Musannef (13/487), İbn Sa'd, et-Tabakat (7/147), Fesevi, el-Ma'rife ve't-Tarih
(2/8S) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/214).
918- Muhammed b. İsmail
el-Ahmes der ki: Ebu Bekr b. Ayyaş'ın şöyle dediğini işittim: "Ebu
Husayn'ı hastalığında ziyaret etmek için yanına girdim. Onu şu şekilde oturuyor
buldum. -Ebu Bekr, başını dizleri arasına alarak onun nasıl oturduğunu
gösterdi. - Eğer onu görseydin acırdın" dedi ve: "Biz onlara
zulmetmedik, ama onlar zalim kimselerdi''[Zuhruf 76] ayeti ile:
"Onlara Biz
zulmetmedik, fakat onlar kendilerine yazık ettiler. Rabbinin buyruğu gelince,
Allah 'ı bırakıp taptıkları tanrılar kendilerine bir fayda vermedi, kayıplarını
artırmaktan başka bir şeye yaramadı''[Hud 101] ayetini okudu.
919- Ebu Muhammed
Abdullah b. Hubayk el-Antaki der ki: Yusuf b. Esbat'ın: "Abdulaziz b. Ebi
Ravvad kırk yıl boyunca gözünü kaldırıp gökyüzüne bakmadı" dediğini
işittim .
920- Hafs b. Abdinahman
der ki: Bana bir şeyler anlatması için Mis'ar b. Kidam'a gittim. Sanki içine
itilmek için bir mezarın kenarında -başka bir rivayette: "içine atılmak
için cehennemin kenarında" ibaresi geçmiştirdurdurulmuş gibiydi."
921- Yahya b. Yeman der
ki: Süfyan es-Sevri benimle Fezare oğullarının dağı yanında karşılaştı ve:
"Yapılmasını emretmem veya ondan yasaklamam gereken bir şeyler görüp
kendim yapmadığımda kan işediğimi görüyorum" dedi.
Tahric: İsnadı kavi
değildir. Ebu Nuaym, Hilye (7/14).
922- Yusuf b. Esbat der
ki: "Süfyan es-Sevri ahiret zikredildiği zaman kan işerdi."
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(7/23).
923- Yahya b. el-Yeman
der ki: Süfyan es-Sevri: "Allah'tan o kadar korktum ki bu korkumun
hafifletilmesini istedim.''
İsnadı zayıftır.
Yine Süfyan es-Sevri:
"Allah'tan o kadar korktum ki bu korkudan dolayı ölmediğime şaşıyorum.
Ancak benim kendisine varacağım bir ecelim vardır" dedi.
924- Ali b. Assam der
ki: Süfyan bir gün boyunca ağladı ve: "Bana ulaşana göre kişi tam olarak
münafık olduğu zaman gözlerine sahip olur ve (insanları aldatabilmek için) istediği
zaman ağlar" dedi.
925- Zeyd b. Ebi'z-Zerka
der ki: Süfyan'ın idrarı tabibe götürülünce, tabip: "Bu idrar, içi
korkudan yanmış bir kişiye aittir" dedi.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(7/14).
926- Süfyan es-Sevri'nin
yeğeni Amr b. Hamza der ki: Süfyan esSeyri'nin idrarım bir rahibe götürüp
gösterdim. Rahip: "Bu idrar dindar idrarı değildir" deyince:
"Hayır vallahi, hem de hayırlılarından birinindir" dedim. Rahip
manastırdan çıkmazdı; ama bana: "Ben de seninle birlikte ona
gideceğim" dedi. Süfyan'a: "Rahip yanına gelecek" dedim. Rahip,
Süfyan'a gelip terine dokununca: "Hüzün bu kişinin yüreğini koparmış"
dedi.
İsnadı zayıftır.
927- Süfyan'ın yeğeni
der ki: Süfyan(-i Sevri) kendini ibadete verdiği zaman hastalanmıştı. Tahlil
için onun idrarını tabiplere gösterdiğimizde hastalığını anlayamadılar. Bunun
üzerine idrarını manastırın kuytu bir köşesinde bulunan bir rahibe götürdük.
Rahip idrarı tahlil edince:
"Arkadaşınız hasta
değildir. Ondaki sorun içindeki korkudan veya buna benzer bir şeyden
dolayıdır" dedi.
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Fesevi, el-Ma'rife (1/726)
928- Rişdin b. Habbab
der ki: Hazım b. el-Velid b. Buceyr el-Ezdi hastalanınca onu muayene etmesi
için bir tabip getirdim. Onu muayene edip çıkınca ardından çıktım. Bize:
"Arkadaşınızda hüzünden başka bir şey yoktur" dedi. Geri döndüğümde
kendisine tabibin bana: "Arkadaşınızda hüzünden başka bir şey yoktur"
dediğini söyledim. Bunun üzerine: "O doğru söylemiş, zira ben kıyamet gününün
hallerini hatırladım ve kalbim korkuya kapıldı" dedi.
929- Halid b. Hidaş der
ki: Kuteybe'nin amcası kör Vesim el-Belhi'nin yanında otururdum. O: "Ah,
ah, mezarda ve karanlığında, lahitte ve darlığında ne yapacağım!" derdi.
Sonra üzüntüye kapılır ve kalkana kadar bir daha aynı şeyleri tekrar ederdi.
930- Abbas b. Velid'in
babasından bildirdiğine göre Evzai: ''Cehennem zikredildiği zaman ağlamak
isteyen ağlasın'' demiştir.
931- Rebah b. el-Cerrah
el-Mevsili der ki: Amine binti'l-Muvarri' korkuya kapılan kişilerden idi.
Cehennemi andığı zaman: "Ateşe sokuldular, ondan yediler, ondan içtiler ve
onda yaşadılar" derdi. Sonra öncekinden daha uzun süre ağlardı. O,
cehennemi ve cehennem ahalisini zikrettiği zaman hep ağlardı. Ondan daha fazla
korkan ve ondan daha fazla ağlayan birini görmedim.
932- Seriy der ki:
Abidlerden birine: "AbidIeri ayakta (ibadette) tutan ve onları korkuya
düşüren şey nedir?" diye sorduğumda: "Allah'ın huzuruna durma ve
hesaba çekilmeyi hatırlamalarıdır" karşılığını verdi ve şöyle devam etti: "Ey
Ebu'l-Hasan! Kıyamet önlerinde duruyorken ve o günde olacakları biliyorlarken
abidlerin, zahidlerin ve uşakların bedenleri nasıl erimesin?" Ardından
beni korkutan bir çığlık attı ve: "Ey Ebu'l-Hasan! O gün huzurda
durduğumda bana kim yardım edebilir? Hayıflanmalarımı, pişmanlıklarımı,
açlığımı ve susuzluğumu kim giderebilir?" dedi.
Sonrasında: "Ey
Ebu'l-Hasan! Git yanımdan! Zira içimde sakin duran şeyleri harekete geçirdin,
dertlerimi ortaya çıkardın!" dedi ve bir çığlık daha attı. Sonra: "Ah
huzurda duruşum ne uzun sürecek! Ah günahlardan, haksızlıklardan, hatalardan ve
kusurların kirinden dolayı yüküm ne kadar ağır olacak!" dedi.
Sonra: "Bunları
taşımaktan, bunları hatırlamaktan, bunların ağırlığından ve bunları nefsime
ikrar etmekten dolayı vah halime!" dedi. Sonra istirca edip şöyle devam
etti: "Efendim! Kudretinle kusurları en güzel şekilde örtüşün nerede?
Efendim! Hilmin nerede? Efendim! Bağışlaman nerede? Efendim! Kullarının
dayandıkları lütfun nerede? Rahmetinle beni kurtar ve selamete erdir!" Sonra
ağlamaya başladı ki beni de ağlattı. Ardından onu öyle gözyaşlarıyla,
üzüntüsüyle ve yaralı kalbiyle bırakıp yanından ayrıldım.
933- Mutarrif:
"Cehennem korkusu neredeyse Rabbimden cenneti istememe mani olacaktı"
dedi.
Tahric: Ahmed, Zühd (239)
ve Ebu Nuaym, Hilye (2/202)
934- Süfyan b. Uyeyne
der ki: "Günahları en az olan, Yüce Rablerinden en fazla korkanlardır.
çünkü onlar, kalpleri en saf (temiz) olanlardır."
935- Cafer der ki:
Malik'in şöyle dediğini işittim: "Ey sizler! Mümin kimse sürekli olarak
hüzün içinde olmasından dolayı iğne yutan ve sürekli rahatsız olan bir koyun
gibidir.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(2/377)
936- Yahya b. Eyyub der
ki: ZMir b. Süleyman ile birlikte Kufe'de, Fudayl b. İyad'ın yanına girdim.
Fudayl'ın yanında yaşlı biri vardı. Zafir beni kapının yanında oturttu. Bunun
üzerine Fudayl bana bakmaya başladı. Sonra şöyle dedi: "Ey Ebu Süleyman!
Bunlar hadis sahipleri (yani muhaddisler)dir. Onlar için kısa (=ali) sened'den
daha sevimli bir şey yoktur. Sana kendisinde şüphe olmayan bir rivayet
bildireyim mi? Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril kanalıyla
bildirdiğine göre Yüce Allah: "Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve
taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine
buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler
vardır"[Tahrim 6] buyurmuştur. Ey Ebu Süleyman! Ben ve sen
insanlardanız." Sonra kendisi de, yaşlı kişide bayıldı. Zafır de onlara
bakmaya başladı. Sonra Fudayl hareket etti. Zafir çıkınca ben de kendisiyle
birlikte çıktım. Yaşlı kişi halen baygındı.
937- Katade der ki: Amir
b. Abdullah, Yüce Rabbi'nden kış mevsiminde kendisine temizliği rahat kılmasını
diledi. Bu sebeple ona (temizlenmesi için) su getirildiği zaman suyundan buhar çıkardı.
Yine Rabbinden kalbinden kadınlara olan şehveti kaldırmasını diledi. Bu sebeple
de erkekle mi, kadınla mı karşılaştı pek umursamazdı. Yine Rabbinden namazda
iken şeytanla kalbi arasını ayırmasını istedi. Ancak buna güç yetiremedi.
Kendisi bir gazveye çıktığı zaman kendisine: "Bu ormanda aslan
bulunmaktadır. Bu sebeple senin için korkmaktayız" denildiğinde:
"Rabbimden başka kimseden korkmaktan Rabbimden utanç duyarım" derdi.
Ravileri güvenilirdir.
938- Muhammed b. Bişr
el-Mekki der ki: Bir gün Ali b. Fudayl ile birlikte giderken Haris el-Mahzumi
oğullarının meclisine uğradık. Bir hoca çocuklara bir şeyler öğretiyordu. Hoca:
"Kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, güzel davrananları da daha
güzeliyle mükafatlandırması içindir''[Necm 31] ayetini okuyunca, İbn Fudayl
çığlık attı ve bayılıp düştü. Fudayl gelip: "Babam sana feda olsun! Ey
Kur'an'dan dolayı ölen" dedi. Sonra onu kaldırdılar. Onu kaldırıp
taşıyanlardan birinin bana Fudayl kanalıyla anlattığına göre oğlu Ali; o gün öğle,
ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kılamamıştı. Ancak gece yarısı kendine
gelmişti .
939- Cafer b. Muhammed
der ki: Fudayl b. İyad'a: "Oğlunun ölüm sebebi nedir?" denilince,
Fudayl: "Kur'an okuyarak geceledi ve mihrabında ölü olarak sabahladı"
karşılığını verdi.
940- Zeyd b. Vehb der
ki: Bir gazvede iken bir ormanlığa girdik ve atının yanında uyuyan bir adam
gördük. Ona: "Ey Ebu Abdullah! Neyin var?" dediğimizde: "Ne var
ki?" cevabını verdi. Ona: "Böylesi bir yerde mi yatıyorsun?" dediğimizde:
"Rabbimin, kendisinden başka bir şeyden korktuğumu bilmesinden haya
ederim" karşılığını verdi.l
Ravileri güvenilirdir.
941- Zeyd b. Vehb der
ki: Bir müfreze ile giderken ormanlıkta başını örtüp uyuyan birini gördük. Onu
uyarıp: "Sen korkulacak bir yerdesin, burada (uyumaktan) korkmuyor
musun?" dediğimizde, başını açıp: "Rabbimin, kendisinden başka bir
şeyden korktuğumu görmesinden hayi ederim" karşılığını verdi.
Tahric: İsnadı zayıftır.
Ebu Nuaym, Hilye (4/171, 172).
Şakik (Ebu Vail der ki:
Korkulu bir gecede yola çıktık ve bir ormanlıkta atını bağlayıp uyuyan birini
gördük. At adamın başı ucunda yayılıyordu. Onu uyarıp: "Böyle bir yerde mi
uyuyorsun?" dediğimizde, başını kaldırıp: "Arş sahibinin, kendisinden
başka bir şeyden korktuğumu bilmesinden utanç duyarım" karşılığını verdi.
942- Başka bir kanalla
yukarıdaki rivayetin aynısı nakledilmiştir.
İsnadı sahihtir.
943- Ömer b. Abdilaziz
der ki: "Allah'tan korkan kişiden Allah her şeyi korkutur. Allah'tan
korkmayan kişi de her şeyden korkar."
Tahric: Ali b. Assam,
Ömer b. Abdilaziz zamanına yetişmemiştir.
944- Fudayl b. İyad der
ki: "Her kim (sadece) Allah'tan korkarsa hiç kimse ona zarar veremez. Her
kim de Allah'tan başkasından korkarsa, hiç kimse ona fayda veremez."
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(8/88).
945- Fudayl b. İyad der
ki: "Eğer (sadece) Allah'tan korkarsan hiç kimse sana zarar veremez. Eğer
Allah'tan başkasından korkarsan hiç kimse de sana fayda veremez.''
Ravileri güvenilirdir.
946- İshak er-Rakki aynı
isnadla der ki: Fudayl b. İyad'a bir şey hakkında sorduğumda: "Her kim
(sadece) Allah'tan korkarsa her şeyondan korkar. Her kim de Allah'tan
başkasından korkarsa, artık her şeyden korkar" karşılığını verdi.
Aynı lafız ile Vasile b.
el-Eska' bunu merfü olarak zikretmiştir. Ancak isnadında meçhul bir ravi
bulunmaktadır.
947- Ebu Amr ed-Dimaşki
der ki: "Korkunun hakikati, Allah'tan başka hiç kimseden
korkmamaktır."
948- Yahya b. Muaz
er-Razi der ki: "Sen Allah'ı sevdiğin kadar halk da seni sever. Sen
Allah'tan korktuğun kadar halk da senden korkar. Sen Allah ile meşgul olduğun
kadar halk da senin işinle meşgul olur."
Tahric: Sülemi, Tabakat
es-Sufiyye (111).
949- Muğire b. Hakim der
ki: (Ömer b. Abdilaziz'in eşi) Fatıma binti Abdilmelik bana şöyle dedi:
"Ey Muğire! İnsanlar içinde Ömer'den daha fazla namaz kılan ve oruç tutan
kimseler vardır. Ancak Ömer gibi Allah'tan korkan birini asla görmedim. O,
yatsı namazını kıldığı zaman mescidde oturur ve ellerini kaldırıp uykuya dalana
kadar ağlardı. Sonra kendine gelir ve ellerini kaldırıp yine uykuya dalana
kadar ağlardı."
Tahric: Ravileri
güvenilirdir. Ahmed, Zühd (298, 299) ve Ebu Nuaym, Hilye (5/260).
950- İbrahim b. Ubeyd b.
Rifaa der ki: Muhammed b. Kays'ın, Ömer b. Abdilaziz'i (bir konu hakkında)
konuşturduğuna şahid oldum. Bu sırada Ömer'in hüngür hüngür ağladığını
gördüm."
Tahric: İçinde Muhammed
b. Ebi Humeyd'in bulunmasından dolayı isnadı zayıftır. İbnu'l-Mübarek, Zühd 309
(885) ve Fesevi, el-Ma'rife (1/584).
951 - Meymun b. Mihran
der ki: Ömer b. Abdilaziz'e haşlarımış et ve ekmek getirildi. Ömer yemeğini
yedikten sonra yatağına uzandı ve abasının kenarıyla yüzünü örtüp ağlayarak:
"(Amelde) ağır davranan, iri göbekli ve Allah'tan, salihlerin konumunda
olmayı temenni eden bir kul" demeye başladı.
952- Mufaddal b. Gassan
el-Galabi beyitten dolayı gözyaşları hiç dinmezdi: ''Ebedi yurtta Allah 'tan
bir nasibi olmayan kişinin yaşantısında bir hayır yoktur."
Tahric: Ravileri güvenilirdir.
Ancak Mufaddal el-Galabi, Ömer zamanına yetişmemiştir.
953- Katade der ki: Ala
b. Ziyad bana: "Biz ancak kendini ateşe atan bir kavim gibiyiz. Eğer Allah
dilerse bizi rahmetiyle ondan çıkarır" dedi.
Tahric: Ahmed, Zühd
(255) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/245).
Muvarrik ise şöyle der:
"Ölüme, denizde bir direk üzerinde olan ve Allah'ın kendisini kurtarması
ümidiyle: "Ey Rabbim! Ey Rabbim!" diyen kişiden başka bir misal
bulamadım.
Tahric: İbn Ebi Şeybe,
Musannef (13/484), İbn Sa'd, Tabakat (7/215), Ahmed, Zühd (305) ve Ebu Nuaym,
Hilye (2/235).
954- Said b. Abdillah b.
er-Rabi' b. Huseym'in bildirdiğine göre halası şöyle demiştir: Ben babama:
"Ey babacığım! Uyumayacak mısın?" dediğimde: "Kızcağızım! Gece
baskınından korkan kişi nasıl uyur ki" karşılığını verirdi.
Tahric: İçinde Hişam
er-Rifa'i'nin babası Muhammed b. Yezid el-Kufi bulunduğu için isnadı zayıftır.
955- Malik b. Dinar der
ki: Rabi' b. Huseym'in kızı: "Ey babacığım! Gördüğüm kadarıyla insanlar
uyumaktadır. Ancak sen uyumuyorsun" deyince: "Kızcağızım! Baban gece
baskınından korkmaktadır" karşılığını verdi.
Tahric: Ahmed, Zühd
(337) ve Ebu Nuaym, Hilye (2/114,115).
956- Ebu Osman el-Hannat
der ki: Bir adam Zün-Nun'a uykudan dolayı şikayette bulununca, Zün-Nun: "Eğer
gece baskınından korksaydın uyku sana galip gelmezdi" karşılığını verdi.
Sonra Zün-Nun:
"Rabbine karşı itaatkar ol. Karşısında yoksulluk sarığını giy. Böylece
Allah, rızasını kazanman için olan gayretini görür ve bununla seni iyilerin
yanında kılar" demeye başladı.
957- Ebu Osman el-Hannat
aynı isnadla der ki: Zün-Nun'un şöyle dediğini işittim: "Üç şey korkunun
alametindendir. Bunlar vaad edilene bakarak şüpheli şeylerden sakınmak, her
şeyi görüp gözetenden dolayı diline sahip çıkmak ve Halim'in gazabından şefkat
bulmak için sürekli olarak hüzünlü kalmaktır."
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(9/361).
958- Cafer b. Muhammed
b. Nusayr es-Sufı:'nin dostlarından olan Ebu'lFeth el-Bağdadi der ki: Bir gece
Şunııziyye mescidinde geceledim. Bayağı uykum gelmişti ki sesini işittiğim,
ancak kendisini görmediğim bir kişinin: "6ir göz nasıl olur da uyuyabilir
rahat bir şekilde
İki yerden hangisine
gideceğini bilmediği halde" dediğini işittim. Bunun üzerine uykum kaçtı.
959- Nuaym b. Hammad der
ki: "İbnu'l-Mübarek, Rikak kitabını okuduğu zaman ağlamaktan kesilmiş boğa
veya inek gibi olurdu. Bizden biri ona yaklaştığı veya bir şey sormak istediği
zaman mutlaka onu geri çevirirdi.''
Tahric: Hatib
el-Bağdadi, Tarih (10/167).
960- Ebu İshak İbrahim
b. el-Eş' as anlatıyor: İbnu'l-Mübarek hastalanmış ve korkuya kapılmıştı. Bu
korkusu belli olmuştu ki kendisine: "Sende önemli bir şey yoktur ve sen
böyle korkmaktasın" denilince: "Ben hastalandım ve kendimden hoşnut
bir durumda değilim" karşılığını verdi.
Ebu İshak der ki: Fudayl
bir gün (Abdullah'ı zikrederek): "Bilmiş olun ki ben onu seviyorum. Çünkü
o, Yüce Allah'tan korkmaktadır" dedi.
Ebu İshak der ki:
İbnu'l-Mübarek'e: "Bir kişi Allah'tan çok korkmakta, bir kişi de Allah
yolunda öldürüldü" denilince, İbnu'l-Mübarek: "Benim için en sevimli
olanı, Allah'tan en çok korkanıdır" karşılığını verdi.
Ebu Huzeyme el-Abid
anlatıyor: Abdullah (b, el-Mübarek) hasta iken yanına girdim. Üzüntüden dolayı
döşeğinde bir taraftan bir tarafa dönüp duruyordu. Kendisine: "Ey Ebu
Abdirrahman! Bu halin nedir?" diye sorduğumda: "Allah'ın sorgusuna
kim sabreder ki! Allah'ın sorgusu ağır ve şiddetlidir" karşılığını verdi.
961- Abdullah b. Asım
el-Herevı bildiriyor: Yaşlı bir adam Abdullah b. el-Mübarek'in yanına girdi ve onu
yamalı ve kaba kumaştan bir yastık üzerinde gördü. Sonra yaşlı adam şöyle
anlattı: "Bu durumunu kendisine sormak istediğimde üzerinde korku olduğunu
gördüm ve ona acıdım. Bu sırada o şöyle dedi: "Yüce Allah: ''Mümin
erkeklere söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, mahrem
yerlerini, korusunlar''[Nür 30] buyurmaktadır. Allah kişinin yabancı kadının
güzelliklerine bakmasına razı olmamaktadır. Ya onunla zina edenin durumu ne
olacaktır? Yüce Allah: ''Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline''[Mutaffifin
1] buyurmaktadır. Burada ölçü ve tartıdan bahsedilmektedir. Ya malın tümünü
alıp götürenin hali ne olacaktır? Yüce Allah: ''Birbirinizin suçunu
araştırmayın''[Hucurat 12] buyurmaktadır. Ya kişiyi öldürenin hali ne
olacaktır?" Onun bu durumundan dolayı kendisine acıdım ve ona bir şey
demedim.
962- Abbas b. Eban,
alimlerden bir kişiden şu sözünü bildiriyor: "Dindar kişi cezadan korkar.
Şeref sahibi ar duyulacak şeyden korkar. Akıl sahibi de kendisine tabi
olunmasından korkar."
Bölüm
Halimi der ki:
"insanlar birçok şeyden dolayı içlerinde bir korku hisseder.
Mesela kişinin oğlunun
ölmesinden veya malının yok olup gitmesinden veya boğulmaktan veya yanmaktan
veya göçük altında kalmaktan veya sağır ve kör olmaktan veya zalim bir
idarecinin eline düşmekten veya vahşi hayvanların saldırısına maruz kalmaktan
veya düşman eline düşmekten ve buna benzer istenilmeyen şeylerden korkması
gibi.
Ancak bu korkulardan
bazısı övülmüş, bazısı da kınanmıştır. Övülmüş olan korku, kişinin bu sayılan
şeylerden, maruz kalması durumunda Allah'ın öfkesine, cezalandırmasına ve
hesaba çekmesine sebep olacağı için korkmasıdır. Başına gelmeyeceğinden emin
olmamasına rağmen bu tür şeylerden korkan ve bundan dolayı günaha bulaşmaktan
uzak duran kişi, cehennem korkusuyla bunlardan uzak duran kişi gibidir.
Kişinin, Yüce Allah'ın
kendisine verdiğini geri almasının bir imtihan olmasından endişe etmesi, buna
sabredip karşılığını Allah'tan beklemesi durumunda mükafatlandırılacağını,
endişeye kapılıp Allah'ın takdirine teslimiyet göstermemesi halinde ise daha
fazlasını kendisinden alacağını düşünmesi, kendisinden alınan şeyden dolayı
Allah'ın hoşlanmayacağı şeyleri yapmaktan kendini alıkoymaktan endişe etmesi
gibi şeyler konusunda duyulan korku da övülen korkulardandır. Böylesi bir
korku, Yüce Allah'a duyulan saygı ve sevgiden kaynaklanan bir korkudur.
Kınanmış korkuya
gelince, kişi bu sayılan şeylerden malına olan düşkünlüğünden, bunlardan
gelecek dünyevi faydaları kaybetmekten, bunlara bağlılığından, azalması yerine
çoğalmasını ve Allah'ın razı olduğu bir şey olsa da olmasa da arzu ettiği
şeylere ulaşmayı istemesinden dolayı olan korkudur. Bu korkunun kınanması
kaynaklandığı gayeden dolayıdır. Zira kula ihsan edilen mal, çoluk çocuk ve
benzeri nimetler Allah'ın ödünç olarak verdiği nimetlerdir. Ödünç olan bir mala
dayanmak da faziletli ve ihlaslı kişilerin yapacağı bir şey değildir. Doğrusunu
da Allah bilir."
Tahric: Halimi, Minhac
(1/511-512)
Beyhaki der ki: "Bu
yönde gelen haber ile rivayetler, HalimI'nin bu konuda söylediklerini destekler
mahiyettedir. Burada hepsini zikretmek uzun yer tutabilir. Ancak bazıları
aşağıda zikredilmiştir."
963- Allah Resulü'nün
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) eşi Hz. Aişe anlatıyor: Rüzgarlı ve
bulutlu bir gün olduğu zaman
bu(nun sıkıntısı) Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünde belli
olurdu. (Eve) gidip gelir ve yağmur yağınca rahatlayıp sıkıntısı giderdi. Bir
gün (yine böyle iken) bunun sebebini kendisine sorduğumda: "Bunun ümmetim
için musallat edilen bir azab olmasından korktum" buyurdu. Yağmuru gördüğü
zaman: "Bu, Allah'ın rahmetidir" buyururdu. Musa'nın rivayetinde ise
sadece: "(Bu) rahmettir" ve: "Bu (nun sıkıntısı) Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünde belli olurdu" ibaresi geçmiştir.
İsnadı sahihtir.
Müslim bunu Sahih'te
Abdullah b. Mesleme el-Ka'nebi kanalıyla (1) ve Buhari bunu İbn Cüreyc - Ata
kanalıyla aktarmıştır.(2)
Tahric: (1): Müslim,
istiska (1/616); (2): Buhari, bed'u'l-halk (4/76), tefsir (6/42)
964- Enes b. Malik der
ki: "Ben onlara ekmek yaparken yerden sesler geldiğini işittim. Çıkıp
baktığımda yerin çatlamış olduğunu gördüm. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ashabı da bu çatlak gidene hep kadar ağlayıp dua ettiler.''
Tahric: İçinde Muhammed
b. Yunus el-Kudeymi olduğu için isnadı zayıftır.
965- Ubeydullah b. Nadr,
babasından bildiriyor: Enes zamanında (bir bulut görünmüş ve) gündüz vakti gece
gibi karanlık olmuştu. (Bulut gidip) aydınlık olunca Enes'in yanına gidip:
"Ey Ebu Hamza! Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında başınıza
böyle bir şey gelir miydi?" dediğimde: "Allah korusun. Öyle şiddetli
rüzgar çıkardı ki hangimiz Mescid'e daha önce girecek diye yarışırdık"
karşılığını verdi.
İsnadının bir zararı
yoktur.
966- Ebu Zekeriya el-Halkani
el-Hemdani anlatıyor: Biz Ali b. Bekkar'ın yanında iken (üstümüze) bir bulut
geldi. Bu sırada kendisine bir şey sordum. Bunun üzerine bana: "Bulut
geçip gidene kadar sus. Onda kendisiyle taşlanabileceğimiz taşların
olabilmesinden korkmuyor musun?" karşılığını verdi.
Tahric: Ebu Nuaym, Hilye
(10/7)
967- Ebu Bekr b. Harun
el-Hammal der ki: Haris el-Muhasibi'nin beladan söz ederek: "Bu, ortalığı
karıştıranlar için ceza, tövbe edenler için temizlik ve temiz olanlar için
derecedir" dedi.
968- Hüseyn b. Mansur
der ki: Ali b. Assam'ın bir çok defa: "Allahım! Yaptıklarımızı ortaya
çıkarmak suretiyle bizleri sınama" dediğini işittim.
Beyhaki der ki: Yüce
Allah bu konuda: "Durumlarınızı ortaya koyuncaya kadar sizi
deneyeceğiz"[Muhammed 31] buyurmaktadır. Yani Allah'ın onları cihad ve
başka şeylerde sabırlarının nasıl olduğunu belirlemek için denemesidir. Ali b.
Assam sabredememekten korkup: "Allahım! Yaptıklarımızı ortaya çıkarmak
suretiyle bizleri sınama" demiştir.
Bir sonraki konu için aşağıdaki link’e
tıklayın:
12.ŞUBE: ALLAH'TAN
ÜMİTVAR OLMAK